Kategori arşivi: ALLAH’IN VELİLERİ (EVLİYALAR)

2-EVLİYALARDAN MÜRŞİDİN FARZİYETİ

EVLİYALARDAN MÜRŞİDİN FARZİYETİ VE HACET NAMAZI

“Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tâbî olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih buhari 9.cilt 1409.hadis, sahih buhari 11.cilt sayfa 181)

33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

13/RA’D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

7/A’RÂF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki, Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaletle hükmederler.

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Peygamber Efendimiz (SAV)’ın şöyle söylediği nakledilmiştir; “Herkes kendi zamanlarının imamları ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çagrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)

4291…Rasulullah (SAV)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etti dedi;“ Allah (c.c) bu ümmete her yüz yıl başında dinini yenileyecek birisini (bir müceddid) gönderecektir.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/412. Melahim hadis no: 4291)

“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) Hz.leri yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)

“Size Allah’a karşı takvayı, başınıza siyah bir köle bile gelse emrini dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. İçinizden yaşayacak olanlar cok ihtilaflar göreceklerdir. Benim sünnetime ve MÜRŞİD HALİFE MEHDİLERİN sünnetlerinin yolundan ayrılmayınız. Bu yola sımsıkı sarılınız, sonradan ortaya çıkanlardan kaçınız, çünkü her bid’at dalalettir.” (Ebu Davud ve Tirmizi)

“Kim Bana itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Kim Bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Her kim İmam’a (Kamil Mürşide veya Devrin İmam’ına) itaat ederse, muhakkak ki Bana itaat etmiş olur. Her kim İmam’a isyan ederse, muhakkak ki Bana isyan etmiş olur.” (İbni Mace 8/2589)

“El ulamau verasetul enbiya, hukemau ulamau kedau en enbiyaye min fekhihim.
Alimler, Resulullah’ın varisleridir, hikmet sahibi alimler, fıkıh açısından nebiler seviyesindedirler.”

Mektubat-ı Rabbani 1/520:
“Her yüz sene başında bu ümmetin uleması arasında bir müceddid gelecek ve şeriatı ihya edecektir.”

İMAM-I RABBANİ (K.S):
“Yüce mukaddes cenab-ı Hakka ULAŞTIRAN yol ikidir:

Birinci yol: Kurb-u Nübüvvete taalluk eden (ait olan) yoldur…Bu yol aslında ASLINA ULAŞTIRIR.Asaleten bu yoldan ULAŞANLAR enbiyadır (Peygamberlerdir)…

İkinci yol: Kurb-u velayettir. Aktab (kutublar, devrin imamları) evtad nüceba (üstün seviyeye ulaşmış, nesli temiz olan kimseler) ve Allahu Teala’nın umum (bütün) veli kulları bu yoldan VASIL OLURLAR (Kurb-u velayet yolundan ALLAH’A ULAŞIRLAR).” (Mektubat-ı Rabbani 534.Mektup Cilt 2.sayfa 761) Çile Yay.Abdülkadir Akçiçek)

Said-i Nursi hz:
“Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş.” (Said-i Nursi Hz.-Emirdağ Lahikası/ Hüve Nuktesi 232)

Said-i Nursi hz:
“Rabbinizin içinde yaşadığınız günlerde nefhâları, feyiz rayihaları vardır. Açın gözünüzü bilin. Agâh olun ki, o nefhâları karşılayın. Onları, istikbâl ve kabul edin “.

İmam Kurtubi:
“O gün, her ümmetin içinden kendilerine karşı birer şahid gönderecegimiz gibi…”Bu şahidler, peygamberlerdir…Bunlar, kıyamet gününde ümmetlerine karşı risalelerini tebliğ ettiklerine, ümmetlerini imana davet ettiklerine şahidlik edecekler. PEYGAMBER BULUNMAZSA DAHİ-HER ZAMANDA MUTLAKA ŞAHİD VARDIR. Bunların kimlikleri hakkında da iki görüş bulunmaktadır.

Birinci görüşe göre; Peygamberlerin halifeleri olan hidayet önderleridir.
İkinci görüşe göre ise bunlar; Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin şeriatlerini kendileri vasıtasıyla muhafaza ettiği ilim adamlarıdır. Derim ki; Buna göre Allah’ı tevhid eden kimselerin bulunmadığı hiç bir dönem olmamıştır.” (İmam Kurtubi, el-camiu li-Ahkam’il Kur’an, Buruc Yayınları: 10 / 253-254)

Hakikat-i Muhammedi Abdulkadir Geylani:
“…….Peygamberimiz S.A.V Efendimiz dilinden söylenen;Ben ve bana tabi olanlar basiret üzere..(12/Yusuf, 108) ayetindeki bana uyan cümlesinde bir işaret vardır. Peygambere tam varis olan KAMİL MÜRŞİD anlatılır. Demek olur ki, benden sonra irşad; her yönden benim batını basiretime sahip olan kimse tarafından yapılacaktır. Burada tam velayet haline sahip olan zat murad edilmektedir;VELİ OLAN MÜRŞİD (18/Kehf, 17) AYETİNDEKİYLE AYNI ŞEYE İŞARET EDER.”

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani hz.lerinin ”ÖTELERDEN HABERLER” orj.adı ”SIRR’ÜL ESRAR” kitabından Abdulkadir Akçiçek çevirisi;
“Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hayatta olsaydı doğrudan alınacak ondan alınırdı. Gayrına ihtiyaç kalmazdı. Öbür aleme intilkal ettikten sonra, tecerred haline geçiyor, bizzat kendisi ile bağ kurulmuyor. İRŞADA MEMUR VELİLER de aynıdır. Onlar da bu alemden göçüp gidince, İRŞAD OLACAK OLMAZ. ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA! DEĞİLSEN BİR ANLAYANI ARA…

Hayatta olan velinin, Peygamber S.A.V.EFENDİMİZ’ le her bakımdan ilgisi vardır. TAM VERASET HALİ BUNU GEREKTİRİR. Hayatta olduğu müddet o veraseti ve irşad makamını, idare eder.”

Abdulkadir Geylani: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri:”62.Sobhet Tevhidin hakikati (4)
Sohbet yeri:Medrese, Sohbet tarihi:6 Recep, 546/1151, Cuma sabahı:
Hikmet yurdundasınız Abdülkadir(r.a) buyurdu:
“Ey Allah’ın kulları! Sizler hikmet yurdunda bulunuyorsunuz, bu bakımdan bir aracıya (vesileye) ihtiyacınız bir zorunluluktur. Mabudunuzdan gönül hastalıklarınızı muayene edecek bir doktor, sizleri tedavi edecek bir tabip, sizi Allah’a yaklaştıracak, Allah için terbiye edecek, Allah’a yakınlık perdesine yaklaştıracak, O’nun kapısındaki kapıcılara götürecek BİR REHBER İSTEYİN.” (El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.485,huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur.Namazın kapısını abdestinle Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEŞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:
Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptır, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar., SANA YOL GÖSTERİR; kapıları açar, yolunu aydınlatır.ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.” (El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayonevi tercüme Sıdkı Gülle)
Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“YÜCE KAPIYA VARMIŞ BİRİSİNİ BUL! Fasıklar ile münafıklardan uzak dur, sıddık nitelikli salih zatların peşine takıl. Kimin salih, kimin münafik olduğunu farkedemediğinde geceleyin kalk iki rekat namaz kıl ve ardından:
RABBİM! BANA SALİH KULLARINI GÖSTER, BANA BENİ SANA GETİRECEK KILAVUZU, bana senin yemeğinden yedirecek, senin meşrubatından içirecek, gözümü Sana yakınlık nuru ile sürmeleyecek beni, bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini bana haber verecek BİR KILAVUZA İLET” de.
Hak dostları Aziz ve Celil Allah’ın lütuf yiyeceğinden yemişler, ünsiyet şarabından içmişler, O’nun yakınlık kapısını görmüşlerdir. Onlar duydukları haberle yetinmemişler, bilakis savaşıp sabır göstermişler, kendilerini ve halkı aşarak “Hak dostları,…Haberin bizzat kaynağında bulunmuşlar RAB’LERİNE ULAŞMIŞLARDIR. O (Allah da) kendilerini eğitmiş, arıtmış, kendilerine hikmet ve bilgileri ögretmiş, onları saltanatına muttali kılmış, onlara göklerde ve yerlerde Kendinden başka hükümran olmadığını,….ögretir.”
ONLARA KATINDAKİLERİ GÖSTERİR ONLAR DA GÖNÜL VE SIR GÖZLERİ İLE GÖSTERİLENLERİ GÖRÜRLER, bunun neticesinde nazarlarında dünyanın ve dünyanın saltanatının zerre değeri kalmaz.” (Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki Allah’a kim hizmet edecek? Ey ölü! Ey Toprak Yakında üzerinde gezilen bir toprağa dönüşeceksin! Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin, beşikten mezara taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin, bunun sebebi senin sağır olmandır!…Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına ögütte bulunmamın ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş) olmandır. KULUN KENDİSİ HAKKA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA ÇAĞIRMASI UYGUN DEĞİLDİR…
…Allah’ım! Herkesi islah eyle.Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salah ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.”
Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (ögretmenine) işarette bulunarak;”KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…” (el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Feth’ür-Rabbânî:
“Hak dostları,…Haberin bizzat kaynağında bulunmuşlar RAB’LERİNE ULAŞMIŞLARDIR.”(Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur yayınevi tercüme Sidki Gülle)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Fütuhu’l-Gayb:
“…ALLAH TEALA KENDİSİNE ULAŞANLARI DİĞER KENDİSİNE ULAŞMIŞLARA BİLDİRİR. Her hedefe varanın Allah’la arasında özel bir ilişki vardır.” (Tasavvuf klasikleri bahar yayıncılık, Fütuhu’l-Gayb 17.makale, sayfa 78, tercüme Muhammed Nar)

Abdulkadir Geylani Hz.nin Müridlerin kitabi:
S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir. RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir…..
…..Bir ŞEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip olduğu kişi. Bir uyan ola, bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s.)den BERİ BÖYLEDİR , KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTİR.”

Sayfa 1069: “Meşayih (mürşidler) Allaha vardıran yoldur. Yüce Allah‘a götüren delillerdir. YÜCE ALLAH‘IN HUZURUNA ÇIKILAN KAPILARDIR. Anlatılan mana da olarak, her müride bir şeyh gereklidir. Bu şeyh dahi, beyan ettiğimiz üzere olacaktır, mürid dahi öyledir. Yani ALLAH‘A ULAŞMAK DİLEYEN her müride bir büyük zat gereklidir. “

Sayfa-1102: “Gençler şeytanın sevgisine daha yakındır. Şeytan tarafından daha çok kabul görürler. Şerre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya, nefsin fesadına, töhmete daha meyilldirler. Bütün bu anlatılan sebeblerden ötürü; onlarla arkadaşlık etmek çok tehlikelidir.Meğer ki, onunla arkadaş olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat, Allah‘ı bilen bir alim, PEYGAMBERLERİN VEKİLİ; HİDAYET İMAMI; ALLAH TARAFINDAN KORUNMUŞ BİR KİMSE OLA. Zira,hali anlatıldığı gibi olan bir zat, hayır öğretendir. Halk-ı kötülüklerden çekindiren ve onları terbiye edendir. ONLAR YÜCE HAKK İLE HALKI ARASINDA BİR ELÇİ VE ONLARI GÖZETİCİDİRLER.”

Abdulladir Geylani Hz.nin sohbetler kitabından:
Sayfa-275: “Siz Allah‘ın kitabına, Resulullah‘ın ahlakına ve MÜRŞİDLERE uymadıkça ASLA FELAH BULAMAZ, KURTULUŞA EREMEZSİNİZ. “

Sayfa-188: “Ey nefs ve hevai arzularının tabiatın kulu, sen kendi görüşünde kanaat etmiş, sana hakikatleri öğretip terbiye edecek bir üstad, Mürşid edinmemişsin.“

Sayfa-20: “Sadıklara, salihlere iltihak et, onların arasına katıl, eğer kimin salih, kimin münafık olduğunu ayırt edemezsen o zaman geceleyin kalk iki rekat namaz kıl. Yarabbi, bana senin salih kullarını göster, SANA GELMEMDE KILAVUZLUK EDECEK KİŞİLERİ GÖSTER.”

ABDULKADİR GEYLANİ HZ. İLİM-İRFAN MEKTEBİ:
“Allahu Teala basiretlerini açmak için O’nu bu gafil insanlara gönderdi. Gaye, onları gaflet uykusundan uyarmak; visaline, ezelî cemaline ermeye, yani Allah’ın Zat’ına davet idi. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yolunu tayin için bildirilen bu Âyet-i Kerime bu duruma işaret eder: “Şöyle: Yolum basiret üzerinedir. Ben ve bana uyanları, aynı yola davet ederiz,” (12/Yusuf, 108). Peygamber (s.a.v.) Efendimizin de bu hadis-i şerifi, aynı şekilde bizi asıl gayeyi anlatır: “Ashabım gökteki yıldızlara benzer, hangisine uyarsanız, doğruyu bulursunuz…..” Basiret, ruh gözesinden gelir. Evliya için FUAD makamından açılır. Elde edilış tarzına gelince, zahiri bilgi ile olmaz. Ötelerden, batından kopup gelen ilim lâzım… bu Âyet-i Kerime bizi, işin özüne iletir: “O’na canibimizden -ötelerden- ilim vermiştik,” (18/Kehf, 65). İnsana gereken, basiret sahiplerini bularak, telkin yolu ile onlardan bir şeyler almaktır… O telkini yapan zat, velî, mürşid ve lâhut âleminden haber veren olmalı…..”

Yûsuf-Hakîkînin Tasavvuf Risalesi:
” 2. Hakkı Talep ve Bir Mürşide Bağlanmak
iyi bil ki Hakki talep edenler bu yolda dünyayı ve nefislerini terk ederek mesafe almışlardır. Bu yola gösterir iki yüzlülük ve gururla girilmez. Bu yola ancak bir mürşide baglanalarak girilir;
er-refîk sümmet-tarîk (7).
Allah buyurur: Yâ eyyühel-lezîne âmenût-tekullâhe veb-tegû ileyhi’l-vesîlete ve câhidû fî sebîlihî lealleküm tuflihûn (8) .

  1. Önce yoldaş sonra yol.
  2. 5/El-Mâide,35. Ey iman edenler! Allahtan sakının, ona yaklaşmak hususunda vesile arayın, yolunda cihad edin ki felah bulasınız.” Risale-i halidiyye-İmam Mevlana Halid-i:
    “Bu tarîkatta râbıtasız sülûk çok müşkildir. Hak Sübhànehû ve Teàlâ;
    (Vebtegû ileyhil-vesîlete: Allaha yaklaşmaya vesîle arayin! ) (5/Mâide: 35) buyurmuştur. Padişahlar huzuruna bile vasıtasız girmek müşkül olunca, Cenâb-ı Hakkın huzuruna girmek için vesîle bir-zarûre lâzımdır.

(Allahu veliyyüllezîne âmenû: Allah iman edenlerin velîsidir ) (2/Bakara: 257) buyrulmuştur. Bu iman sâliki istidatlı bir hale getirip, tarikata geçmesine ve dolayısıyla husûsî velîlerden olmasına da vesile olur; nefsi emmârelikten tedrîcen mutmeinneliğe yükseltir. Bu Tarîkat-ı Aliyyeyede esas olan zikr-i ilâhî, şeriat-ı garrânın emirlerindendir. Mürşid-i aramak dahi şeriatın emridir. Esteüzü billah:
(Vebteğû ileyhil-vesîlete: Allaha yaklaşmaya yol arayın!) (5/Mâide: 35) buyrulmuştur.”

İmam Fahreddin-i Râzî (ks) Tefsir-i Kebirinde Fatiha Suresindeki;
“(Ya Rabbi) bizi, o kendilerine nimet verdiğin mesutların yolu olan doğru yoluna hidayet eyle’ (1/Fatiha, 5,6) ayet-i kerimesinde: “Bir kimsenin ancak bir Mürşid-i Kâmile teslim olup manevi dairesine girmek suretiyle, kendilerine nimet verilen kişilerin doğru yoluna hidayet olabilir” diye işaret ettiğini söylemiştir. “

Hüccet-ül İslam İmam-i Gazali (k.s):
“Sufiyyeye dahil olmanın ve onlarla beraber bulunmanın, farz-ı ayn olduğunu söylemiştir. (serhul Hikem li ibni Uceybe c. 1/ s. 7)
İmam-ı Gazaliye ‘Hüccet-ül islâm’, Şeyh İzzettin Bin Abdüsselama da ‘Sultan-ül Ulema’ dedikleri halde ve ikisi de şeriati ve zâhirî ilmi en üst düzeyde bilmelerine rağmen yine de bir Mürşid-i Kâmile intisab etmişler ve tarikata girmişlerdir.
Halbuki Allah-u Zülcelâl; ’Ey iman edenler! Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun’ (Tevbe,119) diye emretmiştir, diğer bir âyet-i kerimede de; ‘Bana yüz tutanın yolunu tut’ (31/Lokman, 15) buyurmuştur. Bu âyet-i kerimelerden de anlasıldığı gibi bir kimsenin bir Mürşid-i Kâmile intisab etmesi vaciptir. Hatta imam-ı Gazalinin buyurduğu gibi farz-i ayndır. Çünkü sadıklarla beraber olmak emir olarak bildirilmiştir.”

İmam Gazali Kalplerin Keşfi sf.235:
“İsra-71:”Yevme ned’u kulle unesin bi İMEMİHİM.”
“O gün bütün insanları İmamlarıyla çağıracağız.”
Hz. Ali r.a.’in bu ayet hakkında ki açıklaması:
“Bu ayette ki İmam, insan topluluklarının her devirdeki İmam’ı demektir. Buna göre her zamanın halkı, emirlerini uygulayıp, yasaklarından kaçındıkları İmam’la çagrılacaklardır.”

İmam Gazali:
“İlk asırda fakih denilince ahiret yolunu, nefsin afetlerindeki incelikleri, davranışların mefsedetlere götürenlerini, kalpte korkunun yerleşmesini bilen kimseler kastedilirdi. Yoksa Arapçanın furûunu ve fetva hükümlerini bilenler değil.(1)
İslam’ın ilk asırlarında fakihler, muhaddisler ve sûfîler arasında bir dostluk, sevgi ve bilgi alışverişi vardı. İbn-i Teymiyye ki tasavvufa dair bir çok eserin sahibidir. Evliyaullah adlı eserinde, tabiinden sonra sûfî şeyhlerini sayar ve onların yoluna uymaya çağırır.( 4). Şu halde tarikatte olsun olmasın hiçbir müslümanın bu farzı ayn olan nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi gereklerinden müstağni kalması düşünülemez.
Öte yandan Allah’ı çokca zikredin, sadıklarla beraber olun gibi mü’minlere emir sigasıyla gelen ayetleri de gözönüne alırsak her müslümanın bu vazifelerini asgari sınırlarda da olsa ifa edebilmesi için bu husustaki ilmihalini bilmesi zaruridir. ( 11 ) “

Said Havva Hz:
“Kimi, Allah dalalete sevkederse onun için veli (yardımcı) bir mürşid bulamazsın” (18/Kehf 17) ayetiyle ilgili olarak Said Havva şu değerlendirmeyi yapar: Ayetten anlıyoruz ki hidayete erdirme de en son güç veli bir mürşiddir. İnsan elini bir mürşid-i kamile verirse hidayet konusunda en iyisi açığa çıkar. Onlar Peygamber varisidir.“ ( 15 )

HALVETİ ŞEYHİNDEN- Muhyiddin Özevren:
“Dehr-i dûnda mürşid-i dânâyi bulmaktır hüner
Bulunca ol kâmili,rengine boyanmaktır hüner
Bu dünya evinde bir insan için en büyük hüner, mürşid-i kâmili bulmaktır. Bulduktan sonra rengiyle renklenmek, haliyle hallenmek; yolunda ve izinde gitmek; itaat etmek; teslim olmaktır. El ele, el Hakka. Kuran-ı Kerimde: Ey îmân edenler! Allahtan korkun ve Allah‘a kavuşmak için vesile arayın (5/Mâide Suresi, ayet 35)diye buyurmuştur. Ulema-yi izam ve evliya-yi kiram, buradaki vesilenin mürşid-i kâmil olduğunda ittifak etmişlerdir.
Rabbinize inâbe ediniz. (39/Zümer Suresi, ayet 54) Bu, tarihi bir vakadır. Sure-i Fetih de geçer. Buna, Secere-i Ridvan adı verilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve 1500 kişi Mekkeye Beytullahi tavaf etmeye gidi­yordu. Mekkeliler:
-Resul-i Ekrem (s.a.v.) savaşmaya geliyor, diye telâşlandılar. Resul-i Ekrem Efendimiz:
-Hayır! Savaş için gelmiyorum; ziyaret için geliyorum, diye buyurdu ve Hz. Peygamber (s.a.v), 1500 kişi – biri hariç – bir ağacın altında hepsinden bîat aldı.
Sana bîat edenler, Allah‘a bîat etmişlerdir.(48/Fetih Suresi,ayet 10)
Ayet-i kerimede Hz. Peygambere bîat edenlerin, Allah‘a bîat ettikleri buyruluyor. Mürşid-i kâmile bîat edenler de aynı düşünce içindedirler. Çünkü mürşid-i kâmil, Hz. Peygamberin vârisidir.”

Eşref Rumi Hazretleri Hz:
“Bil ki ey aziz kardeşim! Bunlar gerçek müridliğin şartlarındandır.Birincisi tövbedir.Mürid tövbe edip şeyhin irşadına teslim olmalıdır. Şeyhin elinden tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli, hakikatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in eli gibidir. Zira vekilidir.” (Tam müzekkin nüfuz sayfa 443)

M. Aziz Nesefi “Hakikâtin Özünden yansımalar” 5. Bölüm:
“Tasavvuf ehline göre, kutup olan zatın tabiatında hangi sıfat ağır basarsa, âlemde o sıfatın yansıması çokça olur. Örneğin, Kutup’un tabiatında gazap ve kahır sıfatı baskın olursa, âlemde gazap ve kahır sıfatı yaygın olur. Eğer yumuşaklık ve affedicilik nitelikleri baskın olursa, insanlar arasında yumuşaklık, affedicilik ve huzur çoğalır. Eğer cimriliği cömertliğinden fazla ise, âlemde cimrilik sıfatı çok olur. Eğer cömertliği cimriliğine baskın çıkarsa insanlar arasında kerem ve cömertlik sıfatları çok olur. Diğer nitelikler de bu minval üzeredir. Çünkü Kutup, âlem dairesinin merkezidir. Âlem dairesi merkez noktasının etrafında döner.
Yüce Allah her bir zaman diliminde Âdemoğullarından birini kendisine vekil olarak seçer. Hiçbir zaman dünya Halifesiz kalmaz. Ne zaman dünyada hilafete layık bir kimse bulunmazsa, işte o zaman kıyamet kopar.”

BİLAL NADİR HAZRETLERİ:
“…”Ümmetimin âlimleri, ben-i İsrail peygamberleri gibidir” buyurmuşlardır.
Ümmetime, din yolunu gözetmekte ve göstermekte onlara uymak gerektir, demek istemişlerdir. Burada âlimlerden murad elbette ve elbette ilimleriyle âmil olan âlimlerdir. Onlar, meşâyihten şeyhlerden olup halkı Hakka çekip götürenlerdir.
Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu)den rivâyet edilen şu Hadîs-i şerîf, bu görüşü
doğrulamaktadır:Şüphesiz Cenâb-ı Hakk bu ümmet için her yüz senenin başında dinini yenileyecek bir zât gönderir. Bu Hadîs-i şerîfin sırrı çoktur. Şerhi uzâtmayalım ve maksada dönelim:Demek oluyor ki, Şeyhler Allahu Teâlânın kullarına kılavuz olmak ve onları din yoluna götürmek için gönderilirler. Şu halde, bunlara mutlaka uymak gerektir. Eğer uyulmayarak muhalefet edilecek olursa, din yolunda eksikliktir.

…Şeyhlere uymak ve onları sevmek lazımdır ve her kişiye bir Şeyh edinmek ve onun edebi ile edeplenmek gerektir. Zira, Şeyhler taliplerin çobanı gibidir. Çobanı olmayan koyunu, elbette kurt kapar. Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım. demiş iken, Cebrâil (Aleyhis-selâm) Ona mürşid oldu ve kılavuzluk etti. Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz de bu yolu mürşidsiz yürümedi.” (Müzekkin-Nüfus, s.419; El-Uhûdül Kübra, (İmâm-ı Şarâni), s.994.Berikâ, c.1, s. 58. Mirât-i Kâinât, c.1, s.414; Müzekkîn-Nüfus, s. 420.)

İmam Şa’ranî Hz:
“Ehl-i tarik, insanı Allah’ın huzuruna kalp huzuruyla çıkmaktan meneden kötü sıfatlardan temizlenmeye irşad edecek bir müşid-i kamile intisabın zarurî olduğunda icma etmiştir. der. Ancak mürşidin âlim, kâmil ve mükemmel olması gerekir. Bu terbiyeye girmeyen kişi kin, hased, ucb, kibr, dünya sevgisi, nifak gibi hallerden (tam anlamıyla) kurtulamaz.

Cenab-ı Hakk’ı taleb eden her şeyi kendi mürşidi bilir. Bütün eşyadan dersini almaya çalışır. Uyanık olur. Eğer sadık olursa Allah’a vasıl olur. Yoksa bin mürşid bir araya gelse bile bu adamı vuslata erdiremez. Görmezmisin ki Rasulullah (s.a.v.) ekmel-i mürşidin olduğu halde bir kısım ona sadakatle bağlandı, diğer kısım münafık oldu veya yüz çevirip helak oldu.( 13 )“

Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun aslı)
“Dikkat edilirse Mürşid-i kâmil’in anne-babadan çok daha mühim olduğu görülür.
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimizin:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.” buyurmaları bu hakikatın bir ifadesidir ve intisab bu bakımdan lüzumludur. Tasavvuf, Allah sevgisine yegâne vesiledir.
İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir. Ehli olmazsa, yanlış bir tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş sözlerdir.

Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu. Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.

Meselâ çocuk annesini emiyor. Annesi: “Sütü ben verdim.” diyebilir mi? “Ben verdim” dese, peki ona sütü kim verdi? Evet hakikaten çocuğu annesi emzirdi ama, süt ona ait değil. Sütü vereni kimse düşünmüyor. Her şeyde Allah-u Teâlâ’nın ikram ve ihsanı vardır.
Mürşid de böyledir, bir ana gibidir. Nasipdar olanlara Allah-u Teâlâ’nın ezelden yerleştirdiği nasiplerini verir. Kendisine ait hiçbir nesnesi yoktur. Mürşidleri de Mürşid-i kâmil yetiştirir. “

Necmeddin Kübra K.S: Tasavvufda on temel esas.
 "Mübareğe sormuşlar Eren ne demektir? 

Cevap: Ermiş zat Vuslatı gerçekleştirmiş Kamil insane.
Yine sormuşlar Hicret nedir?
Cevap: Kişinin beden memleketinden ayrılıp Ruhların vatanına göçmesidir.
-Her ferd döne döne Hakka ulaşır ona kavuşur (ve ileyhi türcaun.36/Yasin 56)

  • Salikde istidat ve EHLİ MÜRŞİT olursa kısa sürede Allah‘a vasıl olur.”

Necmeddin Kübra Hazretleri Hz:
“–Allah’a ulaşmak O’nun emirleri dogrultusunda yürümekle olur.
–Salikin (ruhunu Allah’a ulaştırmak üzere yolculuk yapan müridin) isimlerin delalet yoluyla vuslata ermesi (Allah’a ulaşması) için Kamil mürşide ihtiyacı vardır.” (Tasavvufta On Temel Esas)

CÜNEYDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ:
“Herkese bir Mürşidi kamil lazımdır. Aksi halde mel’un şeytan gelip kendisine musallat olur ve insan mazallah ona tabi olur.”

Meşayih-i Kiram’dan Seyyid Ahmed Er Rufai (RA) Hz.leri:
“Ey müminler! Allah (CC) Hz.leri’nin dostları evliyalara yapışınız. Onları sevmeniz ve onlara yaklaşmanız lazımdır. O evliyalara yaklaşmanız ve sevmeniz sebebiyle size bereket ve lütuf hasıl olur ve ey müminler! Evliyalarla beraber olunuz. Zira onlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin mensublarıdırlar.” (Elburhanil Müeyyed S.28)

 Seyda Muhammed Konyevi (ks), Kuran ve Sünnet Işığında Adab: 
  "Muhaddis Ahmed bin Hacer Haysemi, Fetava-i Hadisiye isimli eserinde şöyle buyurmuştur: Hulasa olarak Allah-u Zülcelâle süluk eden şahıs için en güzel yol, bu söylenenlere vasıl olmak için, bir tabib-i azam olan Mürşid-i Kâmile tabi olup, tedavisinin altına girmektir." 

Abdurrahim Reyhan Erzincani
“…Allah’ı sevmek, Evliyaullah’ı sevmektir…
…İnsanların rûhu Allah’tan gelmiştir. Allah’a gitmek ister. Kendi kendine gidemiyorsa, kendinize bir vesile arayın. Onun için evliyaullah vasıtadır. Evliyaullah’ı bilmezse, evliyaullah’ı bulmazsa, evliyaullah’ın uhdesinden geçmezse, Allah’ı bulamaz. Evliyaullah kul ile Allah arasında bir vasıtadır… Derviş: Herşeyden geçmiş. Allah’tan başka birşey yok. İnsanların gönlündekileri silen ne oluyor? Allah sevgisi. O da mürşidsiz olmaz…Şeriat, tarîkat, hakikat, marifet. Allah’tan gelen ruhu Allah’a ulaştırmak için bu dört şey vasıtadır. Bir defa şeriatsız tarîkat olmaz. İsterse Peygamber Efendimiz mürşidimiz olsun.
Kabiliyyet bizde olmazsa meşâyih neylesin
İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti
Şimdi bu salona girmek için kaç kapıdan geçerek girdiniz. İşte bunların yolları birbirinin içinden geçiyor. Tarîkatın yolu şeriattan geçiyor. Meşâyihe teslim olup, himmetini alırsak o zaman tarîkatı anlayabiliriz. Hak olduğuna inanacağız.
Sermâye bu yolda hemân,
Teslim ol şeyhine inan.”

Yunus EMRE
Kadılar müftüler cümle geldiler
Kitapların hep önüme koydular
Sen bu ilmi nerden aldın dediler
Bir kamil mürşide varmazsan olmaz.

Ahmet Yesevi HZ.
Tarikata şeriatsız girenlerin,
Şeytan gelir imanını alır imiş.
İş bu yolu pirsiz dava kılanlar,
Şaşkın olup ara yolda kalır imiş.
Tarikata siyasetli mürşit gerek,
O mürşide itikatlı mürit gerek,
Hizmet edip pir rızası bulmak gerek,
Böyle aşık Haktan nasip alır imiş.
(Kaynak: Mevlana Celaleddini Rumi; Rubailer, Kültür Bakanlığı Yay. Çev: M.Nuri Gençosman, MEB Devlet Kitapları, Şark İslam Klasikleri 39)

S.Muhammed Saki Haşimi: Arifler Yolunun Edebleri, Semerkand‘dan adlı kitabtan:
“Mürşidle çıkılan Manevi Hicret
Mürşid terbiyesi tövbe ile başlar.
Tövbe kalple Allah´a dönmek ve manevi bir hicret yapmaktır.
Bu hicret isyandan edebe doğru yapılan manevi bir hicrettir. Bu konuda Rasulullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Gerçek muhacir, Allah´ın nehyettigi kötü şeylerden uzaklaşan kimsedir”.
“Asıl mücahit, Allah´a itaat hususunda nefsi ile cihad eden kimsedir.”
Rasulullah (a.s) Efendimiz, Uhud harbi dönüşünde, etrafindakilere:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurdu.
Ashab: “Ey Allah‘ın Resülü, büyük cihad nedir?” diye sorunca, su cevabı verdiler:
“En büyük Cihad, (Allah´ın emirlerini yerine getirmesi için) nefisle yapılan mücaheddeir.” buyurdu.
Efendimiz (s.a.v), insanın en azılı düşmanını s-şöyle tanıtmışlardır:
“Senin en düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında devamlı seninle beraber bulunan nefsindir.”
Tasavvuf yolu ve kamil mürşid terbiyesi, kalbin manevi kirlerden temizlenip
Allah‘a baglanması, nefsin terbiye edilip sevgi ve edeple ilahi emirlere uyması için gereklidir.
Kamil mürşide gitmekteki asıl hedef işte bu manevi hicrettir. Allah dostuna ancak Yüce Allah‘ın dostluğu için gidilir.
Mürşide ilk gidişle her şey çözülmez. Sabırla devam edilmeli, bir daha bir daha gidilmelidir.
Vesveseye düşmemeli, akla gelen kötü düşüncelere de önem vermemelidir.
Şeytan, Allah Yoluna çıkan kimseye bütün yollardan ve kollardan hücum eder, onu tövbeden vazgeçirmek ister.Bu işin sonunun olmadığını söyler. Parana yazık der.Kendi başına tövbe yaparsın,Sen zaten iyi bir adamsın,mürşide ne hacet,otur evinde zikrini yap,memleketinde Müslümanlığını yaşa,bu zahmete ne gerek var,bu devirde evliya bulunur mu,Peygamberden başkasına uyulur mu,hem Evliya da senin gibi bir insan değil mi? şeklinde bir sürü vesvese verir, olmadık şeyleri akla getirir.Bunların hepsi şeytanın bir oyunudur. Allah rızasını arayan kimseyi yolundan alıkoymak için birer tuzaktır.Aldırış edilmez, önem verilmezse his bir zararı olmaz.Mesele gerçek mürşidi bulmak ve ona gerçekten teslim olmaktır. Bir arif demiştir ki:

“Ey Yüce Rabbim! Senin işin ne güzeldir!
Sen bir kulunu sevmek isteyince onu bir dostuna gönderirsin,
Dostuna gönderdiklerini de seversin.”

HACET NAMAZI

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyurmaktadır: “Cebrail kardeşimin bana öğrettiği iki namazdan biri İSTİHARE, diğeri HACET namazıdır.”

Ebû Hureyre, Resûlullah (S.A.V)’in şöyle buyurduğu rivâyet etmiştir: “Gecenin (üçte ikisi geçip de) son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ (keyfiyyeti bizce meçhul bir halde) her gece dünyânın semâsına inerek buyurur ki: “Hani bana kim duâ eder ki, onun duâsına icâbet edeyim! Benden kim hâcet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim!” (Sahihi Buhari, 5. bölüm, 590)

“Üstâdlarımız (hocalarımız); “Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.” (İbn-i Âbidîn)

“Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.”.

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)

“Benden sonra peygamberlik kalmadı, ancak bazı müjdeler olur; bunu ya müminler rüyada görür; yahut o müjdeler onlara görünür.”

“Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem. “Beni gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira, şeytan benim suretime giremez ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.” (Müzekkin-Nüfus, s.551)

“Ebû Hüreyre: Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur: Zaman yaklaşınca (ve kâinat son günlerini yaşamağa başlayınca) mü'minin rü'yâsı yalan çıkmaz; çünkü müminin rüyâsı nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzüdür. Nübüvvetten cüzü olan şey ise yalan olamaz.”

13-…..Bize Sabit el-Bunani tahdis etti ki,Enes ibn Malik (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (sav): “Her kim rü’yasında beni görürse, muhakkak o beni görmüştür. Çünkü şeytan benim kılığımla hayale giremez. Mü’minin rü’yası nüvvetin kırkaltı cüz’ünden bir cüz’dür” buyurdu. (Sahih-i Buhari Kitabut-Ta’bir H.no:13)

2821-Ebu Katade’den Rasulullah şöyle buyurdu; “Rüyalar üc ceşittir; birisi kişi kendi kendisine konuşur bunda bir şey yoktur.Kimisi şeytandandır eğer kötü ve hoşlanmadığı birşey görürse şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın ve soluna tükürsün o zaman o gördüğü rüya ona zarar vermez. Kimisi de ALLAH’TAN BİR MÜJDEDİR VE MÜ’MİNİN RÜYASI peygamberliğin kırkaltı parçasından bir parçadır. Rüyasını tabir etmek istediğinde onu salih ve nasihat eden birisine anlatsın. O da hayır söz söylesin ve hayra yorsun.” (İshak, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları:3/3.Rüya tabirleri bölümü H.no:2821)

“Ebû Hüreyre: Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur: Zaman yaklaşınca (ve kâinat son günlerini yaşamağa başlayınca) mü'minin rü'yâsı yalan çıkmaz; çünkü müminin rüyâsı nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzüdür. Nübüvvetten cüzü olan şey ise yalan olamaz.”

“Tecnîs ve diğer kitaplarda, hâcet namazının yatsıdan sonra dört rekât olarak kılınacağı ve bir hadîs-i şerîfe göre ilk rekâtta; bir fâtiha, üç âyet-el-kürsî, kalan üç rekâtin her birinde birer Fâtiha, İhlâs ve Muavvizeteyn okunacağı, bunlar yapılırsa, kılınan namaz Kadir Gecesinde kılınmış gibi olacağı kaydedilmiştir. “ (İbn-i Âbidîn)

Enes b. Melikten aldığı bir rivayete dayanarak, Ebu Haşim Eyli Rasulullah (s.a.v) Efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı:
-Bir kimsenin yüce Allah’tan önemli bir dileği olur ise, güzelce abdest alıp iki rek’at namaz kılsın; Bu namazın birinci rek’atında; fatiha sonra ayetul kürsi okunur ikinci rek’atta ise fatiha sonra amenerresulüyü okur kişi. Bundan sonra teşehhüde oturup selam verir….”

“Bir kimsenin Allahü Teâlâ‘dan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki rek’at hâcet namazı kılsın. Sonra Allahü Teâlâ‘ya senâ (hamd)da bulunsun ve Peygambere salevât getirsin…“ (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)

48/FETİH-27: Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ(karîben).
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.

12/YUSUF-100: Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu).
Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf (A.S), şöyle dedi: “Ey babacığım, bu daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi). Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (benim için en güzelini dizayn etti). Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak ki, O’dur.”

37/SAFFAT-102: Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tû’meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).
Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: “Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?” (İsmail A.S): “Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.

37/SAFFAT-105: Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.

Hacet namazı; Perşembeyi cumaya bağlayan gece kışın saat 24′ den sonra, yazın gece saat 1’den sonra boy abdesti alarak 4 rekatlık hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:

  1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
  2. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
  3. Rekâtin sonunda : Ettehiyyâtü
  4. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
  5. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.

Namaz bittikten sonra kişi Allah’tan mürşidini göstermesini diler. Hiç konuşmadan göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü yatar. 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. “Allah, Allah” diye zikir çekerek uyur. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun asli);
“İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir.
Ehli olmazsa, yanlış bir tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş sözlerdir.

Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu. Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.“

İbn-i Abidin;
“Üstadlarımız (hocalarımız); “Biz, bu hacet namazını kıldık ve ihtiyaclarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.”

Abdulkadir Geylani: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri
62.Sobhet Tevhidin hakikati (4)
Sohbet yeri:Medrese, Sohbet tarihi:6 Recep, 546/1151, Cuma sabahı:
Hikmet yurdundasınız Abdülkadir(r.a) buyurdu:
“Ey Allah’ın kulları! Sizler hikmet yurdunda bulunuyorsunuz, bu bakımdan bir aracıya (vesileye) ihtiyacınız bir zorunluluktur. Mabudunuzdan gönül hastalıklarınızı muayene edecek bir doktor, sizleri tedavi edecek bir tabip, sizi Allah’a yaklaştıracak, Allah için terbiye edecek, Allah’a yakınlık perdesine yaklaştıracak, O’nun kapısındaki kapıcılara götürecek BİR REHBER İSTEYİN. “ (El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.485, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri 26.sohbet, sf.182,183 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“YÜCE KAPIYA VARMIŞ BİRİSİNİ BUL! Fasıklar ile münafiklardan uzak dur, sıddık nitelikli salih zatların peşine takıl. Kimin salih, kimin münafik olduğunu farkedemediğinde geceleyin kalk iki rekat namaz kıl ve ardindan:

RABBİM! BANA SALİH KULLARINI GÖSTER, BANA BENİ SANA GETİRECEK KILAVUZU, bana senin yemeğinden yedirecek, senin meşrubatından içirecek, gözümü Sana yakınlık nuru ile sürmeleyecek beni, bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini bana haber verecek BİR KILAVUZA İLET” de.”

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur.Namazın kapısını abdestinle Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEGİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:

Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptır, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar., SANA YOL GÖSTERİR; kapıları açar, yolunu aydınlatır.ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.”