Kategori arşivi: ALLAH’IN VELİLERİ (EVLİYALAR)

1-EVLİYALARDAN ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

EVLİYALARDAN ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK VE ÖLMEDEN EVVEL (DÜNYA HAYATINI YAŞARKEN) RUHUN ALLAH’A ULAŞMASI

Zahit Kotku (k.s): Tasavvufi Ahlak
“Allahû Tealâ‘ya mülaki olmak için muhabbet ve iştiyak üzere olup, Salih ameller üzeri Hak Celle va Alaya mülaki olmayı arzu ve ümit eyleye. Hak Celle ve Alaya MÜLAKİ OLMAYI İSTEYEN herkese yakışan şey Ameli salihdir.“

Süleyman Hilmi Tunahan
‘‘Allah, hidayeti isteyip hidayeti dileyenlere hidayeti, dalaleti isteyip dalaleti dileyenlere de dalaleti halkeder.‘‘

Said-i Nursi Hz.leri:
“ONÜCÜNCÜ REŞHA:”Acaba bütün efâzıl-ı benî-Âdemi arkasına alıp, Arz üstünde durup, Arş-ı âzama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-ı kâinat ne istiyor?
Bak dinle: Saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, LİKA istiyor, Cennet istiyor.“ (19 söz)

“Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. RUHUMU RAHMANA TESLİM EYLEDİM, gayr istemem ” (Orjinal Sayfa:500- 26. söz)

Said-i Nursi Hz.leri:
“İşte Mi’rac, o hayt-i münasebetin gilafi ve suretidir ki, zat-i Ahmediye Aleyhissalatü Vesselam, O YOLU AÇMIŞ; velayetiyle gitmiş, risaletiyle dönmüş ve KAPIYI DA AÇIK BIRAKMIŞ. Arkasındaki EVLİYA-İ ÜMMETİ, RUH VE KALP İLE o cadde-i nuranide (Sirat-ı Müstakim adlı nurlu yolda) Mi’rac-ı Nebevinin gölgesinde SEYR-İ SÜLUK EDİP istidadlarına göre makamat-ı aliyeye çıkıyorlar. (Sözler/31.söz/532)

Said-i Nursi Hz.leri:
“Ehl-i velayet (veli kullar, Allah dostları) nasıl ki seyr-i süluk-i ruhani ile kırk günden ta kırk seneye kadar bir terakki ile, derecat-ı imaniyenin hakkal yakin derecesine çıkıyor…(Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam) o Miracın kapısıyla açtığı cadde-i kübrayı (Allah’a ulaştıran Sırat-ı Müstakim adlı yolu) açık bırakmış. Bütün evliya-yı ümmeti seyr-i süluk ile derecelerine göre, RUHANİ VE KALBİ bir tarzda o Miracın gölgesi içinde gidiyorlar.“ (Mektubat/24. mektup/296)

Said-i Nursi Hz.leri:
“…her zikalp (kalp gözüyle görebilen manevi kalp ehli) VE KAMİL VELİ (kemal derecesine ulaşmış Allah dostları) seyr-i süluk ile (kalp gözleriyle yedi gök katlarını görerek manevi ve ruhi yolculuk ile) Arştan (göklerin en üstündeki arştan, Allah’ın büyüklüğünün tecelli ettiği yerden) ve daire-i esma ve sıfattan (Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği daireden) kırk günde geçebilir. Hatta Şeyh-i Geylani, İmam-ı Rabbani gibi bazı zatların ihbarat-ı sadıkaları (içinde yanlışlık bulunmayan doğru haberleri) ile bir dakikada Arşa kadar uruc-u ruhanileri (ruhlarının yükselmesi) oluyor…“(Sözler/31.söz/525)

Said-i Nursi Hz.leri:
“Bu seyr-i süluk-i kalbinin ve hareket-i ruhaniyenin (ruhun hareketinin seyrinin, yolculuğunun, Allah’a yükselmesinin) miftahları (anahtarları) ve vesileleri, zikr-i ilahi (Allah’ı zikretmek) ve tefekkürdür.” (Mektubat/29. mektup/429)

Necmeddin Kübra (k.s): Tasavvufda on temel esas.
“Mübareğe sormuşlar; Eren ne demektir?
Cevap: Ermiş zat VUSLATI gerçekleştirmiş Kamil insane.
Yine sormuslar; Hicret nedir?
Cevap: Kişinin beden memleketinden ayrılıp Ruhların vatanına göçmesidir.
-Her ferd döne döne HAKKA ULAŞIR, O’NA KAVUŞUR (ve ileyhi türceun.Yasin 56)

  • Salikde istidat ve ehil mürşit olursa kısa sürede ALLAH’A VASIL olur.“

İMAM-I RABBANİ (K.S)
“Allah bize, KENDİSİNİ DİLEMEK YOLUNDA terakki ihsan etsin..ve dileğimizin yerine gelmesine engel olacak her ne varsa ondan sakınmak nasip etsin…şunu bilelimki, DİLEMEK, İSTEMEK, DİLENEN VE İSTENEN şeyin meydana geleceğine ait bir müjdedir ve MURADA ERMENİN BİR BAŞLANGICIDIR.
Bir aziz şöyle buyuruyor;
–İSTEGİN YOKSA İSTEGİN MEYDANA GELMESİNİ İSTE !…
…gerçekten İSTEK BÜYÜK BİR DEVLETTİR, bir nimettir, bu hararetiv bürüdetten sakınmak için elimizden ne gelirse yapalım! Bu, böylece kamil bir mürşide varıncaya kadar devam edecektir.
…Ruhu sukut edip cisim mertebesinde karar kılmış bir insana anlatabilecek hiç bir sır yoktur ruhu aslı makamına çıkmadıkca ,o bedbaht insan ‘belhüm adal’ emri ile hayvandan daha aşağı mertebede kalacaktır.“ (imamı rabbanı cilt 1 mektup152)

İMAM-I RABBANİ (K.S)
“Yüce mukaddes cenab-ı Hakka ULAŞTIRAN yol ikidir:

Birinci yol: Kurb-u Nübüvvete taalluk eden (ait olan) yoldur…Bu yol aslında ASLINA ULAŞTIRIR.Asaleten bu yoldan ULAŞANLAR enbiyadır (Peygamberlerdir)…

İkinci yol: Kurb-u velayettir. Aktab (kutublar, devrin imamları) evtad nüceba (üstün seviyeye ulaşmış, nesli temiz olan kimseler) ve Allahû Tealâ’nın umum (bütün) veli kulları bu yoldan VASIL OLURLAR (Kurb-u velayet yolundan ALLAH’A ULAŞIRLAR).“ (Mektubat-i Rabbani 534.Mektup Cilt 2.sayfa 761) Cile Yay.Abdülkadir Akcicek)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî (r.a.)
“Ben seyr-i ruhanîde kat-ı merâtip ederken, tabakat-ı evliyâ içinde en parlak, en haşmetli, en letâfetli, en emniyetli, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı esas-ı tarikat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmi evliyaları, sair tabakâtın has velîlerinden daha muhteşem görünüyordu.

İmami Gazali (k.s): Hüccetü’l islam
“Bilmiş ol ki basiret nuru kalp gözü ile bakanlar, KURTULUŞUN ANCAK ALLAH’A ULAŞMAKTA OLDUGUNU ve Allah’a ulaşmak için de, Allah’ı bilmek, sevmek ve bu marifet ve muhabbet ile (yani ölmeden önce bu marifet ve muhabbetin sahibi olarak) ölmekten başka çare olmadığını anlamışlardır.“ (İhyau Ulumi’d-Din (Cild:1) Rub’ul-ibadat 10.kitap, Kitabu tertbi’l-ecrad ve tafsil-ileyl sayfa 965 bedir yayinevi, tercüme Ahmed Serdaroğlu)

İmami Gazali (k.s): Abidler yolu.
“Sonra bilki ahiret yolculuğu sülük etme babından işin hakikatı şudur:
Bu yol uzunluk kısalık bakımından insanların yürüyerek kat ettiği ve kişinin kuvvetli veya zayıf olmasına bağlı mesafelerden değildir. O yol gönüllerin sülük ettiği RUHANİ BİR YOLCULUKTUR .“

İmam Gazali (k.s): Kalplerin Keşfi
“sf.35-Biri, Hasan el Basriye r.a , ibadetten zevk almıyorum, der. Hasan El Basri’de ona ; Her halde sen Allah’tan korkmayan birinin yüzüne bakmışsın! Kulluk, herşeyden hakkıyla sıyrılarak Allah’a yönelmektir, cevabını verir.“

İmam Gazali (k.s): Kimyayı Saadet
“Kimyadan maksat, nefis sarayını dünya bağlarından kurtarıp yüzünü dünyadan çevirip Allah’a dönmek ve Allah’tan başka kalpte hiçbir şeye yer vermemektir “Herşeyden sıyrılıp yalnız O’na (Allah’a yönel)” Müzemmil 8 bu gerçeği, ifade ediyor. TEBDİL- İnsanlardan kesilmek, uzak kalmak ve tamamiyle Hakka yönelmektir” (s.11-12)
51/ ZARİYAT 56
Sayılan nimetlere bağlanıp kalanlar, eşyanın gerçek yüzünü görmekten mahrum kaldılar. Ama, Hak ehli, irfan sahibi ve gerçek fakr hali-ni tadanlar hepsinden kaçtı. Hakikat alemine erdiler. Yakınlığı buldular ve Allahû Tealâ’nın zatından gayrı hiçbir şeyle meşgul olmadılar. Allah-ü Tealanın:

  • «Allah’a kaçınız.»
    Emrine uydular Ayrıca Peygamber S.A. Efendimiz buyurdular;
  • «Dünya ve ahiret Allah’ı arayana haramdır.»
    Peygamber S.A. Efendimizin haram kılması, onların haram olduğu manasını taşımaz. ALLAH’IN ZATINI ARZU EDENLER ; nefislerini, dünyadan bir talepte bulunmaktan ve onun fani varlığına sevgi duymaktan mahrum kılmışlardır. Anlatılan Hadis-i Şerifin asıl manası budur. O büyükler der ki:
  • Dünya bir yaratıktır; biz de yaratıldık. ikimiz de bir yaratıcıya, sahibe muhtacız. Muhtaç, muhtaçtan nasıl bir talepte bulunur?. Bu durumda YARATILMIŞA GEREKİR Kİ YARATANI ARAYA.“

İmam Gazali (k.s): Dalaletten Hidayete
“sf.55:Namazın iftitah tekbiri yerine geçen anahtarı ise kalbini Allah‘ın zikriyle kaplamaktır. Onun nihayet ve sonucu tamamiyle kendinden geçip, ALLAH’IN AZAMETİNDE FANİ OLMASIDIR . Bu makam tarikatın başlangıcında meydana gelen irade ve calışmasıyla sayılır. Yoksa fena makamı hakikatte tarikatın başlangıcıdır. Bu yola koyulanlar için bundan evvel ki haller, sokak kapısı ile evin asıl kapısı arasında ki avlu mesabesindedir.“

İmam Gazali (k.s): Dalaletten Hidayete
“Sufiye; Allah (c.c)ya hakkıyla kulluk vazifesini yapan Allahû Tealâ’nın zikrine devam eden, nefsin istek ve arzularına muhalefet etmesini bilen ve dünya lezzetlerinden yüz çeviren, Allahû Tealâ‘ya SULÜK eden kimselerdir….
sf.51-Benim yanımda açık olarak belli oldu ki ahiret saadeti ancak takva ile nefsi emmareyi arzu ve isteklerinden men etmekle mümkündür. Bütün bunların başı bir aldanış yeri olan dünyadan uzaklaşıp, ebedi olan ahirete bağlanmak, bütün varlıkla Allaha yönelip, kalbin dünya ile alakasını kesmektir. Bu da ancak şan, şöhret, mevki ve maldan yüz çevirmekle, seni meşgul eden dünya ile ilgili şeylerden kaçmakla mümkün olur.“

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki Allah’a kim hizmet edecek? Ey ölü! Ey Toprak Yakında üzerinde gezilen bir toprağa dönüşeceksin! Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin, beşikten mezara taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin, bunun sebebi senin sağır olmandır!…Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına öğütte bulunmamın ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş) olmandır. KULUN KENDİSİ HAKKA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA ÇAGIRMASI UYGUN DEĞİLDİR…

…Allah’ım! Herkesi islah eyle. Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salah ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.”

Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (ögretmenine) işarette bulunarak;

“KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…” (el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayinevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Feth’ür-Rabbânî
“O öyle bir kuldur ki, Hakk’a vâsıl olmuş, O’nu görmüş ve mâsivâ denen Hakk’ın zâtından gayrı şeyleri bilmiştir.” (60.Meclis)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Feth’ür-Rabbânî
“Aziz ve Celil ALLAH’A ULAŞMANIN temeli imandır, tüm hayırların esası da imandır.” (El-Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri s.491, huzur yayinevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Feth’ür-Rabbânî
“Hak dostları,…Haberin bizzat kaynağında bulunmuşlar RAB’LERİNE ULAŞMIŞLARDIR.“(Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Abdülkâdir Geylânî H.z: Fütuhu’l-Gayb
“ALLAH’A O’nun yakınlastırmasıyla ve tevfikiyle (Allah’a O’nun muvafık kılması, yardımı ve lutfuyla) ULAŞILIR…

…ALLAH TEALA KENDİSİNE ULAŞANLARI DİĞER KENDİSİNE ULAŞMIŞLARA BİLDİRİR. Her hedefe varanın Allah’la arasında özel bir ilişki vardır.“ (Tasavvuf klasikleri bahar yayıncılık, Fütuhu’l-Gayb 17.makale, sayfa 78, tercüme Muhammed Nar)

Abdulkadir Geylani H.z: Hakikat-i Muhammedi
“Her kim, ilahi marifeti düşünür, Allahû Tealâya karşı tam irfan duygusuna sahip olmayı dilerse, bunun yaptığı tefekkür bin yıllık ibadete bedel olur. ASIL İRFAN İLMİ budur. irfan ilmi demekle TEVHİD halini kasd ediyorum. Arif kim? irfanı iştiyakını duyduğu zata mahbubunda BUNUNLA ERER. Bu halin neticesinde ise RUHANİ BİR HALLE; TAM YAKINLIK ALEMİNE UÇUP GİTMEK OLUR.“

Abdulkadir Geylani H.z: Hakikat-i Muhammedi
“Bu hallerden sonra; Allahû Tealâ o ruhlara, bu cisme girmeleri için emir verdi; onlar da Allah’ın emriyle girdiler. Bunu da şu Âyet-i Kerime haber vermektedir: “Ona ruhumdan üfledim,” (38/Sad, 72). Zaman oldu; o ruhlar bu cesetle ilgisini arttırdı. Bu yüzden, ahdi unuttular. Halbuki, Allahû Tealâ onları yarattığında: “Sizin Rabbiniz değil miyim? ” buyurdu. Onlar da: “Evet..” cevabını verdiler… işte bu sözü unuttular. Aslî vatana dönemediler. Fakat Rahman, yani varlığın yardım kaynağı, onlara acıdı. Bu sebeple semavî kitaplar saldı. Bunlarla aslî vatani hatırlatmak istedi. Bu manaya da şu Âyet-i Kerîme işaret eder: “Onlara Allah’ın günlerini hatırlat” (14/İbrahim, 5). Yani: Ruhlarla geçen, o visal günlerini hatırlat.“

Abdulkadir Geylani H.z: Sohbetler Kitabı
“Onlar Allah‘ı; Allah da onları sever… (5/Maide, 54) Bu Ayet-i Kerime‘nin delalet ettiği derin manayı düşün… O mana engin bir denizdir… Ve bu denizin adı; aşk denizidir. Muhabbet, sevgi denizidir. Muhabbet ehli, bu denizde yelkenlisini açar… Ötelere doğru yol almaya başlar… Yelkenli sefi-nelerinin; bir sağa, bir sola yatması, onları korkutmaz… Dalgalar onlan yoldan alamaz…
Dağlar gibi dalgalar gelir; onları altına almak ister… Fakat inayet-i Hak onları korur. Onlar da bunu bilir. Yine de yalvarmadan edemezler; herbiri:

  • Ya Rabbi, beni mübarek bir menzile indir. Çünkü menzil sahiplerinin hayırlısı sensin… (21/101)
    Diyerek yalvarmaya başlar… Bu menzil ne olabilir ki?… LİKA ve Hazret-i Hakka yakınlıktan başka..,. Ne var ki, her yerde olduğu gibi burada istidadlar konuşur…Yalvarırlar…Yakarırlar… Ama:
  • O kimseler ki, haklarında tarafımızdan iyilik fermanı çıkmıştır… “(21/ 101)

Abdulkadir Geylani H.z: Müridlerin kitabı
“sf.1047-Yüce Allah‘a karşı masiyet işlemekten kendisini alır. Yüce Allah‘ın kazasına razı olur. Her halükarda Yüce Allah‘ın emirlerini tercih eder. Allah‘ın görmesinden utanır. Bütün gayretini, Allah sevgisine harcar. Hiç durmadan, kendisini YÜCE ALLAH’A ULAŞTIRAN sebeblerin kucağına atar. Sessizliği, ünsüzlüğü tercih eder. Allah‘ın kullarının övmelerini beklemez. Çok çok nafile namaz kılmak sureti ile,Yüce Rabbinin sevgisini kazanma yolunu tutar. YÜCE ALLAH’A ULAŞINCAYA KADAR, Allah için ihlas sahibi (samimiyet sahibi) olarak kalır.

Sayfa 1069:Mesayih (mürşidler) Allah‘a vardıran yoldur. Yüce Allah‘a götüren delillerdir. YÜCE ALLAH‘IN HUZURUNA ÇIKILAN KAPILARDIR. Anlatılan mana da olarak, her müride bir şeyh gereklidir. Bu şeyh dahi, beyan ettiğimiz üzere olacaktır, mürid dahi öyledir. Yani ALLAHA ULAŞMAK DİLEYEN her müride bir büyük zat gereklidir. “

Abdul Kadir Geylani H.z: İLİM-İRFAN MEKTEBİ
“Allahû Tealâ basiretlerini açmak için O’nu bu gafil insanlara gönderdi. Gaye, onları gaflet uykusundan uyarmak; visaline, ezelî cemaline ermeye, yani Allah’ın Zat’ına davet idi. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yolunu tayin için bildirilen bu Âyet-i Kerime bu duruma işaret eder: “Şöyle: Yolum basiret üzerinedir. Ben ve bana uyanları, aynı yola davet ederiz,” (12/Yusuf, 108). Peygamber (s.a.v.) Efendimizin de bu Hadis-i şerifi, aynı şekilde bize asıl gayeyi anlatır: “Ashabım gökteki yıldızlara benzer, hangisine uyarsanız, doğruyu bulursunuz.”….. Basiret, ruh gözesinden gelir. Evliya için FUAD makamından açılır. Elde ediliş tarzına gelince, zahiri bilgi ile olmaz. Ötelerden, batından kopup gelen ilim lâzim…….. bu Âyet-i Kerime bizi, işin özüne iletir: “O’na canibimizden -ötelerden- ilim vermiştik,” (18/Kehf, 65). İnsana gereken, basiret sahiplerini bularak, telkin yolu ile onlardan birşeyler almaktır… O telkini yapan zat, velî, mürşid ve lâhut âleminden haber veren olmalı…”

Abdulkadir Geylani’nin Menkibeleri Cevherden Gerdanliklar Muhammed bin Yahya Et-Tadifi
“Allah’ın yoluna süluk eden, mutlaka Allah’a vasıl olur (Allah’a ulaşır).

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: ÖTELERDEN HABERLER (orj.adı: SIRR’ÜL ESRAR)
…YOLA GİRİNİZ! ŞU RUHANİ KAFİLELERLE RABBİNİZE DÖNÜNÜZ!
…Marifet, nefsin kara perdesini kalp aynasından açmak ve ONU TEMİZLEMEKLE hasıl olur. o zaman CEMAL-İ İLAHİNİN GİZLİ HAZİNESİ gözükmeye başlar, ki bu kalp sırrını özünde gözükür.
…”her kim, yaratanına KAVUŞMAYI DİLİYORSA yar iş görsün;yaratanına yaptığı ibadete ortak etmesin…” (18/Kehf, 110)
…”alimin uykusu,cahilin ettiği ibadetten hayırlıdır..”
…burada kastedilen alim, tevhid nuru ile içini nur eden; sonrada, harfsiz, sessiz, sır dili ile TEVHİD ESMASINI devam eden zattır, asıl insan budur. Bunu anlatan bir kaç tane hadisi kudsi zikredelim.
…insan, sırrımdır; bende onun..”
….”batın ilmi sırlarımdan bir sırdır; onu kullarımın kalbine koyarım, benden gayrı o hali bilen olmaz..”

Hasan Basri H.z: Hikmetli sözleri
“Hiç kimse bulamaz rahatı ölmekte. ASIL MARİFET diri diri ölmekte. Ölüpde rahata kavuşan kimse ölü değildir, ölü kimse ölüdürki ancak diri iken ölendir.
—Zikir Allah Rasul‘ünün Hz Ebu Bekir ile hicretlerinde sevr mağrasında Ebubekir es Siddika tavsiye ettiği şekilde yapılmalı: YA Ebu Bekr dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH ALLAH ALLAH de.“

Mevlana Celaleddin-i Rumi Hz;
“Dizine kadar dereye girmişsin de kendinde değilsin. Ondan – bundan su isteyip duruyorsun!
—Peygamber Efendimiz (SAV); “Allah’tan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme. Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, ALLAH’A DA ULAŞIRSIN.” buyurmustur.”

Bayazid Bestami (k.s): İslam Tasavvufunun Özü
“Nefsimden sıyrılıp çıkdım, yılanın kendi derisinden sıyrılıp çıktığı gibi. Sonra dönüp nefsime baktım ne göreyim “Ben oyum”. Beşer çamurdan yaratılmıştır. Maddi varlığı yine aslına dönmüştür. Ruh ise Allah‘ın emiri cümlesindendir Allah‘dan gelmişdir ve yine ona dönecektir. Ruh beden şehrinde bir süre hapsedilmişdir. Allah’ın emrinden olduğu için varlık aleminin esrarını kendinde taşıyor demektir. İnsan ölmeden evel ölme sırrına erince hapis bulunan Ruh, mana ve meleküt aleminde ibresini dolaştırma imkanı bulmuş olur ve işte ozaman kainattaki kendi yerini görür.
—“Birinci defa hacc ettiğimde Beytullahı gördüm.
—İkincisinde Beytullah‘ın sahibini gördüm.
—Üçüncü defa ne beytullah‘ı nede sahibini gördüm. Kul ubudiyet manası üzere ne zaman amel edici olur? Kendine ait bir iradesi olmadığı zaman. Müğmünün nefsi yoktur çünkü o nefsini Allah‘a satmıştır. Bu kez Allah‘dan gelen ve ona doğru yol alan Ruh kanatlanır ehadiyyet emriyle varlık alemine indiği için yine o emirle ehadiyyete döner. Aslına yaklaşdığı için gövdesi ehadiyyete bürünür ebediyet kanatlarıyla seyrine devam eder. Melekut aleminde uzun mesafeleri milyonlarca defa kat ettikden sonra KURBİYETİ İLAHİYEYE MAZHAR OLUR.“

Aziz Mahmud Hüda-i H.z: İlim, Amel, Seyri sulük
“sf.19:Her ilim Cenab-ı Hakka yakınlık hasıl etme hususunda bir etkisi bulunmakla beraber, tam ve kulli yakınlığı sağlayan ilim, sufiyyenin ilmidir. Cünkü Hakka vuslat, Celal ve Cemal tecellilerini müsahede, bu ilim sayesindedir. Çünkü şeriat mertebesinde bulunan farz ve vaciblerden MAKSAT, Allah Subhanehu ve Tealaya VUSLATTIR.“

  Erzurumlu İbrahim Hakkı H.z: Matifetname

“sf.954-Sulük etmemiş bir ABİD, bu afetlerden kurtulmak istese, İMKANSIZ bir işi istemiş olur. Onun için ebrarın ileri gelenlerini görürsün ki, kötü sıfatların birinden kurtulmaya bir gün çalışırlar ve ele geçer. Lakin ertesi gün, ondan daha acı ve daha çirkin bir başka sıfata müptela olurlar. Bir başka haslette muztarip kalırlar. Zira onlar, bütün afetler kurtaran mukarrebler yoluna SULÜK etmediler. Kibir ve benliklerini koyup, HAKKIN HUZURUNA GİTMEDİLER. Onun için zahmet ve mesakatte kalıp, rahat ve saadete yetmediler. Demek ki ebrar, amellerinde İHLAS üzere olsalarda, yinede BÜYÜK tehlikededirler.“

Abdurrahim Reyhan Erzincani
“Bir meşâyihi insan severse, ona tamamen inanır teslim olursa, hizmetini görürse onun gönlüne girerse Hz. Allah’ı görür. Herşey aslına rücu edecek. Ceset topraktan halk edildiği için toprak olacak. Rûh niye gitmesin? Allah’ı sevmek, Evliyaullah’ı sevmektir. İnsanlardaki bu rûh Allah’ın zâtının rûhu. Allah “Kendi rûhumdan ruh üfledim” (15/Hicr sûresi, âyet 29) buyuruyor. “Kendi rûhumdan rûh üfledim.” Kime; insana. Meleğe değil, insana üflemiş. Öyle ise Cenâb-ı Hakk’ın zâtından gelen BU RUH ASLINA RÜCU EDERSE melekleri geçer. İnsanlar ulvî, insanlar suflî. Ulvînin manâsı; gökleri aşar melekleri geçer. Suflînin manâsı; hayvanlardan aşağı düşer. Niçin; Cennet var, Cehennem var.
Kapında kul var, Sultandan içeru
Ete, kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm
Etten kemikten maksat, cesedini kasdediyor. Kapında kul var, Sultandan içeri. Burada rûhtan bahsediyor. Ama o rûh makamına ulaşmış. ONUN RUHU ALLAH’A ULAŞMIŞ, ALLAH’IN ZATINA ULAŞMIŞ. Akar sular, katreler deryaya karışıyorsa… Sanki o insanların rûhu deryâdan gelmiş, yağmur katresi. Yağmur katreleri birleşirse, suya karışırsa suyla beraber nereye gider; deryâya gider. Kürre-i arz üzerinde kaynar sular var. Bunlar nerden geliyor; deryâdan geliyor. Bunlardaki bu hareket ne; bu akım ne; yine deryâya gitmek.
Herşey aslına rücu edecek. Herşey aslına rücu eder.
Öyle ise, bu suların aslı derya. Deryâdan geldikleri için, deryaya gitmek isterler. Ama hepsi gitmez. En ufak bir su deryâya gider de belki büyük su gidemez. Deryâya giden nehirler var. O küçük su nehire karışırsa, nehir de deryâya gider. İnsanların rûhu Allah’tan gelmiştir. Allah’a gitmek ister. Kendi kendine gidemiyorsa, kendinize bir vesile arayın. Onun için evliyaullah vasıtadır. Evliyaullah’ı bilmezse, evliyaullah’ı bulmazsa, evliyaullah’ın uhdesinden geçmezse, Allah’ı bulamaz. Evliyaullah kul ile Allah arasında bir vasıtadır. Zâhiri cesedi, bâtını rûhudur. Bizde de rûh var ama bizim ki katre. Derviş: Herşeyden geçmiş. Allah’tan başka birşey yok. İnsanların gönlündekileri silen ne oluyor? Allah sevgisi. O da mürşidsiz olmaz. İnsanların gönlündeki arzuları götüren ne oluyor? Allah sevgisi. Kalbinde Allah’tan başka arzu varsa, için başka, dışın başka oluyor. Cenâb-ı Hak: “Olduğunuz gibi görünün. Göründüğünüz gibi olun.” buyuruyor. Bunlar çok çetin, çok kolay. Yapana kolay. Yapamayana çetin. Hâlbuki insanlara yapamayacağı birşey emredilmemiş. Ama bunlar inanca bağlı, itikata bağlı. İnanmak bir de inanılanı yaşamak. Şeriat, tarîkat, hakikat, marifet. Allah’tan gelen ruhu Allah’a ulaştırmak için bu dört şey vasıtadır. Bir defa şeriatsız tarîkat olmaz. İsterse Peygamber Efendimiz mürşidimiz olsun.
Kabiliyyet bizde olmazsa meşâyih neylesin
İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti
Şimdi bu salona girmek için kaç kapıdan geçerek girdiniz. İşte bunların yolları birbirinin içinden geçiyor. Tarîkatın yolu şeriattan geçiyor. Meşâyihe teslim olup, himmetini alırsak o zaman tarîkatı anlayabiliriz. Hak olduğuna inanacağız.
Sermâye bu yolda hemân
Teslim ol şeyhine inan. “

AHMET YÜKSEL ÖZEMRE
“İnsân, ezelde aslından ayrılıp bu noksanlıklar dünyasına gelirken, koptuğu bütünle bir anlaşma, bir ahdleşme yapmış, bir mîsak imzalamıştır. Bu mîsakla, Yaratıcı’nın bu âlemde şâhidi olmayı kabûllenmiştir. Ruh, bu mîsakı, beden bineğinde seyrederken de unutmuyor, ama bulanık hatırlamak gibi bir durumda kalıyor. Ne var ki, hatırlama derecesi ne olursa olsun, bir DERİN İSTEK hâlinde SEVGİLİSİNİ, CAN YOLDAŞINI İSTİYOR, ÖZLÜYOR.

Şimdi İslâm’da Mirâc denilen bir hâdise vardır. Mirâc nedir?

Mirâc, Cenâb-ı Hakk’ın lütf u keremiyle İNSAN‘IN BEDENİ ÖLMEDEN, CENABI HAKKIN HUZURUNA ÇAGRILMASI, ÇIKMASIDIR. Bu “evliyâ olmanın” olmazsa olmaz şartıdır.

Evliyâ kimdir dersen?

Evliyâ, mirâcını yapmış kişidir… Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna Ölmeden evvel ölünüz! hadis-i şerifinin medlûlüne uygun olarak BEDENİ ÖLMEDEN, ÖLEREK ÇIKMAKTIR …Nefsini burada bırakarak, SADECE RUH OLARAK ÇIKMAKTIR. HAK TEALA‘NIN HUZURUNA SADECE RUH URUC EDER. İşte gayb âlemi ancak böyle tanınabilir. Bunun ötesinde o âleme dair söylenecek olanların hepsi ya hüsn-i zandır ya da sû-i zandır…

Mirâc hâdisesi zuhûr etmezden evvel, sâlikin katetmesi gereken merhaleler nelerdir?

Cenâb-ı Hak insanda üç tane öğe yaratmıştır. Bir tanesi şu beden; ikincisi nefs, bu bedeni hareket ettiren, bu esfel-i sâfilîne bağlayan, esfel-i sâfilînin işlerini gördüren kuvvet; üçüncüsü de Rûhtur. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de bir ayet-i kerimede meâlen “Biz emâneti dağlara taşlara arz ettik kabul etmediler, insana arz ettik o kabul etti. Çünkü o fevkâlede câhil ve nefsine son derece zâlimdir” diyor. Bir başka ayette de; Cenâb-ı Hak, meleklerine “Ben şimdi elimdeki bu balçıktan bir beşer tesviye edeceğim, şekillendireceğim. O’na Rûhumdan üfürdüğüm zaman siz de ona secde edin” diyor….. Âyetlerden şunu anlıyoruz ki Hz Âdemin çocukları olan bizlerde meknuz olan yani gizli olan emânet, Allah’ın Rûhudur.“

Yunus Emre; “Dervişlik bir dilektir, bilene dügün dernektir.”

Yunus Emre Yunus Emre
“Mekanım la mekan oldu, “Bir şehre vardim ki adı denilmez,
Bu cismim cümle can oldu. Bir bahre daldım ki haddi bulunmaz,
Nazar-ı hakk ayan oldu Mürde-dil oluben geri dönülmez,
Özüm mest-i lika gördüm.“ Ölmezden önce öldüm elhamdülillah“

Yunus Emre Türkün qızıl (altın) kitabı
“Gevher canın maksududur “…Var git yokluğa, haydi!
Maksud icin mansur gibi, Yoklukta yok ol.
Şerden geçen gelsin beri, Git yoklukta tanı
Ermek dilersen Maksuda, Yoklukta var olanı..“
Çok hizmet eyle mürşide.“