Kategori arşivi: DİĞER KONULAR

01-EZELDEN EBEDE DÜŞMAN ŞEYTAN

İNSANA EZELDEN-EBEDE DÜŞMAN OLAN VARLIK: ŞEYTAN

1.BÖLÜM: ŞEYTAN

Şu kâinattaki en büyük düşmanınızın şeytan olduğunu biliyor musunuz?

İnsanın en büyük düşmanı muhakkak ki şeytandır. Nasıl insanın en büyük dostu, onu insan olarak yaratan ve Kendi ruhundan üfüren Allah ise insanın en büyük düşmanı da şeytandır. Yani iblis.

2/BAKARA-208: Yâ eyyuhâllezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm’e dahil olun (Allah’a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.

Cinler iki gruba ayrılırlar:
Birinci grup, cin olarak vasıflandırılanlardır.
İkinci grup, aslında cindir ama şeytanlar olarak vasıflandırılırlar.

İblis ve iblisin kabilesi şeytanlardır. Cinler dumansız ateşten yani enerjiden yaratılmıştır. Cinler de şeytanlar da enerji bedenlerin sahibidirler.

55/RAHMÂN-15: Ve halakal cânne min mâricin min nâr(nârin).
Ve cinleri, mariç ateşten (parlak, dumanı olmayan alevden, enerjiden) yarattı.

Allahû Tealâ: “Şeytan cinlerdendi.” Diyor;

18/KEHF-50: Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi’se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).
Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir bedel (cehennem).

Şeytan niçin insana düşman oldu?

İnsan yaratılmadan evvel, İblis cinlerle birlikte, cinlerin arasında rahatça yaşıyordu. Allahû Tealâ insanı yaratmayı diledi ve salsalin adı verilen topraktan insanı yarattı (fizik vücudumuz (vechimiz);

15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Allahû Tealâ ondan sonra bu topraktan vücuda getirdiği Âdem (A.S)’ın nefsini sevva etti (dizayn etti) ve ruhundan üfürdü ve Âdem (A.S) bir insan olarak oluştu.

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Yemin ederim ki; o nefs, sevva edildi (7 kademede).

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun nefsinin kalbine) sem’î (kalbin işitme hassası), basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Kainatta Allah’ın ruhunu taşıyan tek mahluk insandır. Sadece biz insanlar Allah’ın ruhunu, bir fizik bedeni ve bir nefsi muhtevasında bulunduran bir üçlüden oluşuruz. İnsandan başka hiçbir mahlûk; hayvanlar, denizde yaşayanlar, göklerde uçanlar, bitkiler… hiçbirisi ruha mâlik değildir. İnsanın üstünlüğü, Allah’ın ruhuna sahip olmasından kaynaklanır.

Adem (AS) yaratıldığında Yüce Rabbimiz ona ruhundan üfürdüğü için onun mahlukları arasında en şereflisi olduğunu ve yeryüzünün halifesi olarak yaratıldığını beyan etti.

2/BAKARA-30: Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).
Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.

Bu sebeple bütün mahluklarına, Eşref-i Mahlûkat olarak yaratılan Adem (AS) ‘a secde etmelerini emretti (Bakara 34, İsra 61, Hicr 29)

7/A’RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).
Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

38/SAD-72: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!

Allahû Tealâ: “O’na secde edin.” dediği zaman, bu secde aslında insanın fizik vücuduna (insana) değil, insanın muhtevasında bulunan Allah’ın ona üfürdüğü ruha dayalıdır. Allahû Tealâ Âdem (A.S)’da mevcut olan ruhun, şeytanda mevcut olmadığını bilerek şeytanın da secde etmesini istedi.

Melekler, cinler secde ettiler ama içlerinden bir tek varlık İblis, Âdem (A.S)’ın karşısında Allahû Tealâ’nın emrine rağmen secde etmiyor.

7/A’RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).
Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

38/SÂD-73: Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti.

38/SAD-74: İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

 İblisin karşısında insan var, insanda Allah’ın ruhu var. Allahû Tealâ evvelâ: “Ben ona ruhumdan üfürdüm. Yani Benim davetim; Benim ruhuma secde etmektir.” diyor. Ve soruyor: “Ya iblis! Emrime rağmen senin Âdem’e secde etmemen neye dayalı diyor? Niçin secde etmedin? Sebep nedir?” diyor. Ama fizik vücutları mukayese eden iblis diyor ki: “ Sen beni dumansız ateşten (enerjiden) yarattın. Onu topraktan yarattın. Toprak necistir, pistir. Ben onun için, onun önünde secde etmem. Ben ondan üstünüm.” Ve vazgeçmiyor. Allahû Tealâ’nın kendisine ikazına rağmen, “Secde etmem.” diyor. Kibirli, gururlu nefsine bütünüyle tâbî olan bir mâhluk.

7/A’RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.

38/SAD-75: Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).
(Allahû Tealâ): “Ey iblis! Ellerimle (kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir? Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?” dedi.

38/SAD-76: Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(İblis): “Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın.” dedi.

 Allahû Tealâ diyor ki: “Ey İblis! Huzurumdan kovuldun, oradan aşağıya in.”

38/SAD-77: Kâle fahruc minhâ fe inneke recîm(recîmun).
(Allahû Tealâ): “Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın.” dedi.

7/A’RÂF-13: Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.

Hz.Adem yaratıldığı zaman kibrinden O’na secde etmeyen iblis, Allahû Tealâ’nın huzurundan kovuluyor ve kendisini ebedi cehenneme mahkum ediyor.

İblis bunun üzerine diyor ki: “Yarabbi, mademki beni cehennemine atacaksın, bu benim için kaçınılmaz bir şey (şeytan biliyor ki; esfeli safilîne girecek yani cehennemin en alt katına), o zaman Âdem (A.S)’dan intikamımı almam için, beni kıyâmet gününe kadar yaşat.“

7/A’RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.

Allahu Teala iblise kıyamete kadar izin veriyor;

7/A’RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.

Kıyamete kadar izin verilen İblis, insanların Allah’ın davetine icabet etmemeleri için var gücüyle çalışacağını söylüyor.

7/A’RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7/A’RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

17/İSRÂ-62: Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).
(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”

Allahû Tealâ da diyor ki:

7/A’RAF-18: Kâlehruc minhâ mez’ûmen medhûrâ(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
(Allahû Tealâ): “Kınanmış (hor görülmüş) ve kovulmuş olarak oradan çık!” dedi. “Elbette onlardan kim sana tâbî olursa, mutlaka sizin hepinizden cehennemi (tamamen) dolduracağım.”

7/İSRÂ-63: Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûren).
(Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.”

7/İSRÂ-64: Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).
“Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaat et.” Şeytanın vaat ettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.

Allahû Tealâ insanlar için ahiret ve dünya saadetini dilerken, iblis de ahiret hayatında insanların kendisiyle beraber cehenneme gitmesini, bu dünyada da huzursuz ve mutsuz bir dünya hayatı yaşamasını istemektedir.

İblis: “Herkesi saptıracağım.” dediğinde Allah diyor ki: “İhlâs sahibi kullarım müstesna.”

15/HİCR-39: Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.

15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.

İblisin tuzaklarından kurtulmak, Allah’ın insanlar için dilediği ahiret ve dünya saadetine ulaşmak, ihlâs sahibi Salih kulların hidayet davetini kabul ederek onlara tabi olmakla mümkündür.

14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olan sahabenin başının üzerinde önden arkaya doğru uzanmış Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ruhu vardı, korunma altındaydılar.

26/ŞUARÂ-215: Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn (mu’minîne).
Ve mü’minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger.

Bu korunma altına alınma peygamberlerin (Asalaten görevli devrin imamlarının) olmadığı dönemlerde vekaleten görevli devrin imamları vasıtasıyla gerçekleştirilir.
40/MU’MİN-15:Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

Devrin imamının ruhu, o kavimdeki Allahu Teala’nın hecet namazıyla kendisine gösterdiği mürşidine tâbî olan kişilerin hepsinin başlarının üzerinde bulunur. Devrin imamının ruhunun vücudunun yarısı (belden üst tarafı), tâbî olan kişinin ön tarafında; ikinci yarısı (belden aşağı tarafı) da arka tarafında olmak üzere, yere paralel bir şekilde önden arkaya doğru yatay vaziyette uzanır. İki kol kanat şeklinde sağa ve sola açıktır ve böylece sağ ve sol taraf ta kontrol altındadır. (Tabi olan mü’minlerin üzerine kanatların gerilmesi, manevi kanat, koruma kalkanı).

Neye karşılık? Şeytanın önden, arkadan, sağdan, soldan insanları kontrol altına almak üzere insanların Sıratı Mustakîm’inin üzerinde oturması.

7/A’RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7/A’RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

Şeytan kıyâmete kadar biz insanlarla hep uğraşacak. Önden, arkadan, sağdan, soldan devamlı saldırıda bulunacak. Öyleyse 4 cepheden tehlike girebilir. Allahû Tealâ, Allaha ulaşmayı dileyeni hacet namazıyla kendisine tayin ettiği mürşidine ulaştırarak taabiyetle 4 cepheyi de böylece kapatmış oluyor.

Devrin imamının ruhu, o kişi Allah’ın yolunda kaldığı sürece, kişiyi hiçbir zaman bırakmaz, gerçek anlamda bir muhafızdır ve onu muhafaza eder. Böylece kişi başının üzerine devrin imamının ruhu muhafız olarak yerleştiği için şeytanın oyunlarından, kandırmacasından korunur. Cinlerin saldırılarından da büyüden de mutlak olarak muhafaza eder. Herbiri korunma altına alınmıştır.

İblis insanların en büyük düşmanıdır. Tek gayesi kendisi cehenneme gideceği için bütün insanların oraya gitmesi. Sonuçta da insanların çoğunu cehenneme girmelerini sağladığını Sebe suresinin 20 . âyet-i kerîmesinden anlıyoruz;
4/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece müminleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tabii oldular.

İnsanların çoğu Allah’a ulaşmayı dilemeyerek şeytana tabi olmuşlar. İblis vadini yerine getirmiş. Yüce Rabbimiz bizleri açık bir şekilde uyardığı halde!

24/NUR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

Şeytanın insanlara verdiği vaatten döndüğünü ve onları aldattığını mahşer günü itiraf etmesini ise İbrahim suresinin 22. Âyet-i kerîmesinde görüyoruz;

14/İBRÂHÎM-22: Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl(kablu), innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaat etti. Ve ben de size vaat ettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”

Her dönemde şeytanın insanları dünya hayatına davet etmesi söz konusudur. Şeytan, insanlara zorla hiçbir şey yaptıramaz. Şeytan, insanlara teklifte bulunmuş, onlar da bu teklife icabet etmişler. İnsanlar, şeytanı değil, kendi nefslerini kınamalıdır. İblisin insanlar üzerinde bir yetkisi yoktur.

Dünya hayatı insanlar için bir imtihandır. Şeytan da bütün insanlar için bir imtihan vasıtasıdır.

34/SEBE-21: Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî şekk(şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).
Ve onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nüfuzu, tesiri) yoktu. Ahirete (hayatta iken ruhunu Allah’a ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan (Allah’a ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle onları imtihan ettik). Ve senin Rabbin herşeyi hıfzedendir.

Şeytan nefsin afetlerine %100 tesir etiği için nefse davetiye çıkartır. Şeytan, insanın nefsine tesir ederek : “Ruh insana hayat verir. Ruh vücuttan çıkınca kişi ölür. Ancak ölümle insan ruhu Allah’a ulaşır. Hayattayken insan ruhunun Allah’a ulaşması yoktur.” diyerek, o kişinin dünya hayatında Allah’a ulaşmayı dilemesine ve dolayısıyla Sıratı Mustakîm’e ulaşmasına mani olur. Şeytan nefs vasıtasıyla hidayetine mani olduğu her kişiyi bu dünyada huzursuz ve mutsuz kılar ve aklını ikna etiği her kişiyi kendisiyle birlikte cehenneme götürür.

36 / YÂSÎN – 60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36 / YÂSÎN – 61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

36 / YÂSÎN – 62: Ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn(ta’kılûne).
Ve andolsun ki sizden birçoklarını dalâlette bıraktı. Hâlâ akıl etmez misiniz?

36 / YÂSÎN – 63: Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn(tûadûne).
Size vaadedilmiş olan cehennem (işte) budur.

Herkes kendi serbest iradesini kullanmak zorundadır. Allahu Teala Bakara sûresinin 256. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor;

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.

Şeytana götüren gayy yoludur, Allah’a ulaştıran irşad yoludur. Ya Allah’ın yoluna ve Allah’a hidayet olma, ya cehennem yoluna ve şeytana hidayet olma, söz konusudur.

76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûran).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah’a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah’a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah’a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.

Görülüyor ki, hidayet veya dalâlet yolunu seçmek kişinin dilemesine bağlıdır. Birincisi, sıfırdan pozitif istikamette Allah’a kadar ulaşan yol olan Sırat-ı Müstakiym yoludur. İşte bu yol Allah’a hidayet eder, ulaştırır. Ve bu yol (Sırat-ı Müstakiym) Allah’a ulaşır ve Allah’ta son bulur.

53/NECM-42: Ve enne ilâ rabbikel muntehâ.
Ve münteha (sonunda dönüş), mutlaka Rabbinedir.

22/HACC-67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah’a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.

İkincisi, sıfırdan negatif istikamette şeytana kadar ulaşan yol olan sıratılcehiym yoludur.

37/SÂFFÂT-22: Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya’budûn(ya’budûne).
Zulmedenleri ve onların eşlerini (zevcelerini) haşredin (biraraya toplayın)! Ve onların tapmış oldukları şeyleri (de).

37/SÂFFÂT-23: Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).
Allah’tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın).

İnsanların kurtuluş yolu Sıratı Mustakîm’dir. İblis, insanların Sıratı Mustakîmler’ine oturarak, onları oraya ulaşmaktan men etmek ister (A’raf 16,17). Kıyâmete kadar gayesi budur. Bunu emaniyyeyi kullanarak yapmaktadır. Sıratı Mustakîm’e oturmaktan muradı budur.

Kişinin seçeceği seçim noktası son derece önemlidir; ya Allah’ın yolu, Allah’a ulaşmayı dilemek ya da şeytanın yolu. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes, istese de istemese de şeytanın yolundadır. Allah’a hizmet etmiyor, şeytana hizmet ediyor. Neden? Evvelâ o insan Allah’a ulaşmayı dilememişse kendisini cehenneme götürecek olan bir yoldadır. Dilemediği sürece cehennemden kurtulması mümkün değildir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

Kişi Allah’a ulaşmayı dilemediyse, o kurtuluş reçetesini tatbik etmediyse Sırat-ı Müstakim olan Allah’a ulaştıran yolda olamaz. Sahâbe de vaktiyle şeytanın kulu iken, sonra Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’ın kulu olmuşlar, hidayet yolunu seçmişler:

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Bir insanın Allah’a dost olabildiği nokta burasıdır. Kim Allah’ın kuluysa o Allah’ın dostudur. Kim şeytanın kuluysa o şeytanın kuludur. Kim bu dünyada yaşarken, hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilerse o Allah’ın dostu olur. Bir tek dilek, bir insanı taguta dost iken, Allah’ın dostu olmaya ulaştırır.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi Allah’ın dostu değildir, şeytanı dost edinmiştir. Allah’a ulaşmayı dilediği güne kadar herkes tagut’a (insan ve cin şeytanlara) dosttur. Şeytanı dost edinen bu kişiler dünya hayatı boyunca daima şeytandan emir alırlar.

4/NİSÂ-118: Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan).
Allah, ona (şeytana) lânet etti. Ve (şeytan) şöyle dedi: “Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasip edineceğim.”

4/NİSÂ-119: Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâ(mubînen).
Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah’tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.

4/NİSÂ-120: Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).
(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.

4/NİSÂ-121: Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâ(mahîsan).
İşte onların barınacakları yer cehennemdir. Ve ondan kaçacak bir yer bulamazlar.

Kim şeytana tâbî olmuşsa o kişi için kurtuluş yoktur.

İşte Allahu Teala’nın insana ruhundan üfürmüş olması ve insanı bu nedenle kainattaki en değerli mahluku kılarak meleklerin, cinlerin ve iblisin insana secde etmesini istemesi sebebiyle, İblis (şeytan) nefsindeki kibir (büyüklük, üstünlük) afeti sebebiyle insana düşman oldu, Yaratıcımız olan Allah’a asi oldu. Şeytanın daveti huzursuzluk, mutsuzluk ve kurtuluşu olmayan bir yol; cehennem.

Öyleyse bütün insanlar için Allah’a ulaşmayı dilemek bir kurtuluş mu? Kesin! Kim dilerse mutlaka ruhunu Allah’a ulaştırana kadar, Allahû Tealâ’dan kesintisiz yardım alacaktır. Bunun için de bir tek dilek yeterlidir;

“Yarabbi! Ben de Sana ait olan ruhumu şu dünya hayatını yaşarken Sana ulaştırmak, sahibi olan Sana teslim etmek istiyorum. Bana da nasip kıl Yarabbi!”

İşte bu tarzda bir talep kalpten söylenmiş bir dilekse, Allahû Tealâ tarafından %100 kabul edilir. Kişi sadece bir dilekte bulunacak ve Allah’ın ruhunu onun gerçek sahibi olan Allah’a teslim edecek.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Rabbimiz bizim hüsrana düşmememiz için gerekli reçeteyi veriyor.

Allah neyi istiyor? Dostluğu istiyor, sevgiyi istiyor, huzuru istiyor. Sevmek, Allah’ın bizlere ihsan ettiği en güzel duygu. Öyleyse bir mutsuzluk müessesesi, bir de mutluluk müessesesi var. Allahû Tealâ sadece mutlu olmamızı ister. İblis de hepimizin mutsuz olmasını ve cehenneme gitmemizi.
Allah razı olsun.