Kategori arşivi: İSLAMIN 7 SAFHASI

01-İSLAMIN 28 BASAMAĞI (DETAYLI)

İSLAMIN 28 BASAMAĞI
Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, İslam 7 safha ve 4 teslimden oluşur.
1.safha: Allah’a ulaşmayı dilemek (3.basamak)
2.safha: Mürşide tâbî olmak (14.basamak)
3.safha: Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşması (1.teslim) (21.ve
22.basamaklar)
4.safha: Fizik vücudun (vechin) teslimi (2.teslim)(25.basamak)
5.safha: Nefsin teslimi (3.teslim)(26.basamak)
6.safha: İhlasa, İrşada ulaşmak
7.safha: İradeyi Allah’a teslim etmek (4.teslim)(28.basamağın
4.kademesi)

28 basamaklı bir dizaynı Kur’an-ı Kerim‘deki açıklamaları ile incelersek;

1.Basamakta; herkes olayları mutlaka yaşar.

2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Olayları karşılama şeklimiz, Allahû Tealâ tarafından seçilmemizi veya seçilmememizi ifade eder. %5’den daha az olan bir grup seçilmezler. Seçilemeyenler Allah’a ulaşmayı dilemeyip başka insanları da dilemekten men etmeye çalışanlardır. Onlar 1.basamakta kalırlar.

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.

4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.

4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitap’ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Eğer başka insanların hidayetine mâni olacak bir dizaynda değilsek, Allah’ın âyetlerini inkâr etmiyorsak, yalanlamıyorsak, örtmüyorsak, başka insanların hidayetine engel olmuyorsak; mutlaka Allahû Tealâ tarafından seçiliriz.O halde;
2.Basamakta; olayları değerlendiriyoruz, davranış biçimlerine göre Allah bizi seçiyor.

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

“Allah’ın davetine icabet etmeyen, Allah’ın resûlüne asi olur.” (Buhari, Nikah 71, 74; Müslim, Nikah 103, (1429); Tirmizi, Nikah 11, (1098); Ebu Davud, Et’ime 1, (37, Ravi İbnu Ömer).

Seçilen insanlar %95’den daha fazla bir gurubu teşkil eder. Seçilenlerden istenen şey; Allah’a ulaşmayı dilemeleridir. Bunu yapabilecekler seçilir. Allah’ın her seçtiği kişi, Allah’a ulaşmayı dileyen kişi değildir. Allah’ın seçtiklerinin %10’undan daha azı, Allah’a ulaşmayı dilerler. Seçilenler mutlaka musîbetlerle imtihan edilir.

29/ANKEBÛT-2: E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn(yuftenûne).
İnsanlar, “amenna (îmân ettik)” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?

29/ANKEBÛT-3: Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya’lem ennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn(kâzibîne).
Ve andolsun ki onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah sadıkları da (doğru söyleyenleri de) tekzip edenleri de (yalancıları da) mutlaka bilir.

29/ANKEBÛT-4: Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).
Yoksa seyyiat işleyenler (kötülük yapanlar), Bizim imtihanımızı geçeceklerini mi sandılar? Hüküm verdikleri şey ne kötü!

“Allah-ü Teâlâ bir kulu severse, onu çeşitli denemelere tâbi tutar. Yani iptilaya uğratır. Kul o iptilalara sabrettiği takdirde ona üstünlük vererek sever. Şayet şükür yoluna girerse bu sefer ONU ZATINA SEÇER.” Hadis-i şerif

76 / İNSAN – 3:İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki; Biz, onu (insanı) sebîle (Allah’a kavuşturan yola) ulaştırırız. Kimi (hidayet üzere olarak) şükredenlerden olur. Kimi (asla Allah’a ulaşmayı dilemez) küfredenlerden olur.

2.basamakta seçilen kişi başına gelen bu musibeti değerlendirir ve tavrını koyar. Bu kişi eğer olaylar karşısında Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa imtihanı geçemeyenlerdir. Ve bu kişinin cehennemden kurtuluşu mümkün değildir.

10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YUNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

“Vehb ibnu Münebbih’in anlattığına göre kendisine: “Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi? dendi de: “Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz” cevabını verdi. (Buhârî, Cenâiz 1 )

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet ediniz. Bu iki cümleye inanarak Allah’a mülaki olan (Ruhunu Allah’a ulaştıran) bir kulun cennetten mahrum kalması düşünülemez.”(Riyazussalihin s.389)

Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişiler 12 negatif özelliğe sahiptirler;
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi takva sahibi değildir;
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
2- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi şirktedir (Açık şirk putlara tapmaktır. Gizli şirk ise Allah’a ulaşmayı dilememektir.)
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
“Ümmetim için açık şirkten korkmuyorum, asıl ümmetim için korktuğum şey Deccal fitnesinden daha tehlikeli olan gizli şirktir.” Hadis-i şerif

3- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi ayetlerden gafildir;

10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

4- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin gideceği yer cehennemdir;

10/YUNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

“Ben Allah’tan başka ilah olmadığına, benimde O’nun Resulü olduğuma şehadet ederim. Bu iki şehadeti canü gönülden söyleyip Allah’a yöneleni (Allah’a ulaşmayı dileyeni) Allah’ın cehennem ateşinden koruyacağına kesinlikle şehadet ederim.” (Ahmed b. Hanbel-Müsned)

5- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi Allah’ın dostu değildir, şeytanı dost edinmiştir.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

6- Allah’ a ulaşmayı dilemeyen kişi şeytanın kuludur, Allah’ın kulu değildir.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

7- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin ameli boşa gider;

39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: “Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” diye vahyolundu.
18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

“Sizden hiç birinizi ameli cennete sokmayacaktır ancak Allahın rahmetiyle cennete gireceksiniz .” (had. ansk.kütüb-i sitte 13/371)

“KİMİLERİ CENNETLİK AMEL İŞLER AMA CEHENNEME GİDER, KİMİLERİ CEHENNEMLİK AMEL İŞLER AMA CENNETE GİDER.”

8- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hüsrandadır;

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

9- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hidayette değildir;

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

“Bir zaman gelecek ki Kur’an’ı Kerim’in resmi ve islamın ismi kalacak. İnsanlar Allah’tan en uzak kişiler oldukları halde islami isimlerle anılacaklar. Onların o gün mescitleri dışardan mamur, ama içinde hidayetten eser olmayacak. O gün yaşayan alimler gök kubbenin altında insanların en şerlileridir. Fitne onlardan çıkmıştır, tekrar onlara dönecektir.” (Beyhaki )

10- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi dalalettedir.

13/RAD-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
11- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi küfürdedir;
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
12- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi fısktadır.
57/HADİD-27: Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi’îsebni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînet tebeûhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illebtigâe rıdvânillâhi fe mâ reavhâ hakka riâyetihâ, fe âteynellezîne âmenû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Onların arkalarından da resûllerimizi ardarda gönderdik. Meryemoğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona tâbî olanların kalplerine refet ve rahmet kıldık. Ve üzerlerine farz kıldığımız, fakat kendilerinin güya Allah’ın rızasını kazanmak için icat ettikleri ruhbanlığa bile hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden âmenû olanlara (yaptıklarına karşılık olarak) mükâfatlarını verdik. Çoğu ise fasıklardı.

İki nevi insan vardır;
A-Kafirler; Allah’a ulaşmayı dilemeyenler ve küfürde kalanlardır. Kurtuluşları mümkün değildir, tagutun dostlarıdırlar.

B-Mü’minler; Allah’ın dostlarıdır, amenu olanlardır. Allah’a ulaşmayı diledikleri andan itibaren mü’min olanlardır, kurtuluşa erenlerdir.

Allah’a ulaşmayı dileyen kişi dilediği anda takva sahibi olur ve Allahû Tealâ o kişiye furkanlar vererek bütün günahlarını Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince örter. Furkanların verilmesi demek günahların örtülmesi demektir. Kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileği ile sevapları günahlarından fazla olur. Ve sevapları günahlarından fazla olduğu için gideceği yer cennet olur.

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ (Sahihi Buhari,1.cilt,39)

23/MU’MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

Cennete sadece takva sahipleri girer. Rum 31’e göre Allah’a ulaşmayı dileyen takva sahibidir. Takva sahipleri Kaf 31,32’ye göre cennete girer.

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

  1. basamakta; 7 safhalık İslamın birinci safhası başlar.

1.SAFHA ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır;

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

31/LOKMAN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy (ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Bana ulaştırmak üzere yola çıkaranların) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.

Sahabe-i Kiram Allah’a ulaşmayı dilemişler.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

3.Basamakta; Allah’a ulaşmayı diliyoruz.

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. İrşad yolu (hidayet yolu; Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
29/ANKEBUT- 5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir.

2 / BAKARA – 156:Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.

“Kim Allah’a ulaşmaya muhabbet duyarsa, Allah da onu Kendisine ulaştırmaya muhabbet duyar. Kim Allah’a ulaşmayı kerih görürse, Allah da onu Kendisine ulaştırmayı kerih görür.” (Sahihi Buhari 12. cilt hadis no. 2043).

“Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar, O sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim,birr,33; İbn Mace,Zühd,9; Ahmed Hanbel,2/285-539)

Hadis-i kudsî’de Hakk Celle ve Alâ Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Ey kullarım ! Ben zulmü kendime haram kıldığım gibi onu aranızda da yasak kıldım. O halde sakın birbirinize zulm etmeyiniz. Ey kullarım ! Hepiniz dalalettesiniz, tek Benim hidayete erdirdiklerim müstesna; o halde DİLEYİN, de sizi hidayete erdireyim. ” (Muslim Riyazussalihin s.137)

“Yüce Allah kulunu dünya ile Kendisine lika arasında serbest bıraktı. O kulda O’na lika’yı seçti.” (Sahih Buhari 12. Cilt 2043. Hadis-i Şerif)
Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin Kitabı;
Sayfa 1069:Mesayih (mürşidler) Allah‘a vardıran yoldur. Yüce Allah‘a götüren delillerdir. YÜCE ALLAH‘IN HUZURUNA ÇIKILAN KAPILARDIR. Anlatılan mana da olarak,
her müride bir şeyh gereklidir. Bu şeyh dahi, beyan ettiğimiz üzere olacaktır, mürid dahi öyledir. Yani ALLAHA ULAŞMAK DİLEYEN her müride bir büyük zat gereklidir.

Yunus Emre; “Dervişlik bir dilektir, bilene düğün dernektir.”

4.Basamakta; Allah rahman esmasıyla tecelli eder. Rahman esmasıyla salavat nuru kişinin kalbine rahmet nurunu taşır.

2/BAKARA-105: Mâ yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ehli kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, Rabbinizden sizin üzerinize hayırdan (rahmet ve fazl) indirilmesini sevmezler (istemezler). Ve Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve Allah, fazlıl azîmin sahibidir.

“Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez. Sahâbe soruyor “Sen de mi ey Allah’ın Resûl’ü?” Evet Ben de. Ama Allah Beni rahmetine gark etmiştir.“ ( Buhâri, İbn Mâce).

  1. 6. 7. basamaklarda; Allahu Teala kişiye furkanlar (hak ile batılı, doğruyla yanlışı ayırma özelliği) verir ve furkanların verilmesi neticesinde onun günahlarını örter. 7 furkan verilen kişi gören, işiten ve akleden birisi haline gelir.

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ (Sahihi Buhari,1.cilt,39)

Tebliğe muhatap olan kişiler 4 grupta toplanır:

1.Grup kişiler: Tebliğe ilgisiz (kayıtsız) kalanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyip, dünya hayatını dileyenler.

Allahu Teala bu kişilerin hassalarına 3 engel koyar. Nefsin kalbindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet konulur, nefsin kalbindeki semi (işitme) hassası ve nefsin kalbinde idrak hassası mühürlenir.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

45/CASİYE-23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?

2.Grup kişiler: Tebliği yalanlayanlar, kavga edenler ( kendilerine tebliğ yapanlara karşı çıkanlar).

Allahu Teala bu kişilerin uzuvlarının üzerine 3 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, kalbe idrake mani olan ekinnet konulur.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

3.Grup kişiler: Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemesini engelleyenler (hidayetten men edenler).

Allahû Tealâ bu kişilerin hem hassalarına hem de uzuvlarına 6 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture konulur, nefsin kalbindeki basar hassasının üzerine gışavet konulur, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, nefsin kalbindeki semi hassası mühürlenir, nefsin kalbi mühürlenir ve nefsin kalbine idrake mani olan ekinnet konulur.

7/A’RAF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

4.Grub kişiler: Tebliği duyduğu an, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerdir. Bu kişiler 1 furkan alır, kalbine ihbat koyulur.

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

Bir kişi, Allah’ın koyduğu engeller oluştuktan sonra aklı başına gelip de Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur?

Allahû Tealâ o zaman o kişinin eskiden olan hatasını dikkate almaz. Eğer o kişi ölmeden evvel (hayattayken) Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ ilk 3 grubun üçünde de hangi engeli koymuşsa, o engeli mutlaka kaldırır.

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesine göre 5. 6. ve 7. basamaklarda peş peşe hassaları ve uzuvlarındaki engelleri kaldırılır ve kişiye 7 tane furkan verilir.

5.Basamakta;
1.Furkan, 1.ihsan kişinin baş gözlerindeki hicab-ı mesture alınır.

  1. furkan, 2.ihsan nefsin kalbindeki basar hassasının üzerindeki gışavet alınır.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

6/EN’ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)

27/NEML – 81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.
“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

6.Basamakta;

  1. furkan, 3. ihsan kişinin kulak uzuvlarının (baş kulaklarının ) üzerindeki işitmeye mani olan vakra alınır.
    4.furkan, 4.ihsan nefsin kalbindeki semi hassası üzerindeki mühür açılır.

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

7.Basamakta;

  1. furkan, 5. ihsan nefsin kalbindeki mühür açılır.
    6 .furkan , 6. ihsan kalbindeki idrake mani olan ekinnet alınır.
    7.furkan 7. ihsan nefsin kalbindeki ekinnetin yerine ihbat konulur.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

11/HUD-23:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Rab’lerine ihbatla huşû duyanlar (kalplerine ihbat konulanlar, razı ve itaatkâr olanlar), işte onlar, cennet ehlidir. Onlar, orada ebedî kalanlardır..

Allahu Teala o kişinin irşad makamına baktığı zaman görmeyen gözlerini, irşad makamını görür hale getirir. İrşad makamının sözlerini işitmeyen kulakları, irşad makamının söylediklerini işitir hale gelir. İrşad makamının sözlerini kalplerine indiremeyen insan, Allah’a ulaşmayı diledikten sonra Allah’ın söylediklerini idrak eder, mürşidlerin söylediklerini idrak etmeye başlar.

“Mü’min kulağından sulanır.” Hadis- i şerif

“Allah bir kula hayır murad etti mi; onun kalbinin kilidini açar, yakin ve sıdkı yerleştirir. Kalbini işitir ve idrak edecek bir hale koyar. Kalbini salim lisanını sadık ve gidişatını sağlam ve müstakim kılan Kur’an-ı doyurucu ve kalbini görüntü kılar.” Hadis-i şerif

8.Basamakta; 8. ihsan Allah kişinin kalbine ulaşır.

64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadan (kimseye) bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a âmenû olursa Allah, onun kalbine ulaşır (hidayet eder). Ve Allah, herşeyi bilendir.

“Ben yerime, göğüme sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım.” ( Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfûa, 301).

9.Basamakta; 9. ihsan kişinin kalbinin nur kapısı Allah’a çevrilir.

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).

“Ey kalbleri döndüren Allah’ım, kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” (Tirmizi, Da’avat 135, (3581)

10.Basamakta; 10.ihsan kişinin göğsünden kalbine nur yolu açılır.

6/EN’AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Sahâbe Allah’ın Resûl’üne soruyor: “Ey Allah’ın Resûl’ü göğsün şerh edilmesi ne demektir?” Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’in cevabı: “Kişinin Allah’tan bir nur üzere olmasıdır.”

11.Basamakta; 11.ihsan kişi zikir yaptıkça rahmet nurları kalbe girmeye başlar.

39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur. Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlettedirler.

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.

Kişi “Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ın ismini zikrettiği zaman o kalbe Allah’ın katından rahmetle fazl isimli iki nur gelir. Bu nurlar kalbe kadar ulaşırlar, fakat kalbin içine sadece rahmet nuru sızabilir. Salavat, Allah’ın katından aldığı yükü (rahmeti) o kişinin kalbine boşaltır.

Müzemmil suresinin 8.ayeti kerimesine göre Allah’ın ismiyle “ALLAH, ALLAH, ALLAH ” diye zikretmek üzerimize farz kılınmıştır. Bu ayeti kerimeye göre ruhun Allah’a ulaşması zikre bağlıdır.

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

Hasan Basri K.S. ve Hikmetli sözleri
“Zikir Allah Rasulünün Hz Ebu Bekir ile hicretlerinde sevr mağarasında Ebubekir es Sıddika tavsiye ettiği şekilde yapılmalı;
—YA Eba Bekr dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH ALLAH ALLAH de.”

Günün yarısından fazla zikretmek te farzdır;

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

İslam Allah’a teslim olmaktır ve bütün teslimler yani 4 teslim zikre bağlıdır. Allah-u Teala’yı zikretmenin daimi yapılması emrediliyor. Nisa Suresinin 103. âyet-i kerimesi gereğince daimî zikir farzdır;

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah’ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.

12.Basamakta; 12.ihsan %2 nurla huşu oluşur.

57/HADİD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten veya zikirden kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

“Hikmet sahibi ulemanın meclisinde bulunmak, kelamını işitmek üzerinize farz kılındı. Muhakkak ki Allah, onların meclisinde bulunan ölü kalpleri hikmet nuruyla diriltir. Yağmur suyunun toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri bu şekilde diriltir.”

13.Basamakta; hacet namazının kılınması ile mürşid gösterilir.

Mürşid farzdır;

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Peygamber Efendimiz (SAV); “Benim murebbim (mürşidim) olmasaydı ben de Rabbime arif olamazdım.”

”Benden sonra nebi gelmeyecek, âlimler gelecek, halifeler gelecek. Onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih Buhari 1.cilt 1409.Hadis)

Risale-i halidiyye-İmam Mevlana Halid-i:
“Bu tarîkatta râbıtasız sülûk çok müşkildir. Hak Sübhanehû ve Tealâ;
(Vebtegû ileyhil-vesîlete: Allaha yaklaşmaya vesîle arayın! ) (5/Mâide: 35) buyurmuştur. Padişahlar huzuruna bile vasıtasız girmek müşkül olunca, Cenâb-ı Hakkın huzuruna girmek için vesîle bir-zarûre lâzımdır…
….Mürşid-i aramak dahi şeriatın emridir.

Abdulkadir Geylani Hz.nin Müridlerin kitabı:
S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir. RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir……..
…..Bir ŞEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip olduğu kişi. Bir uyan ola, bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s.) den BERİ BÖYLEDİR, KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTİR.”
Mürşitler vesiledirler, Devrin imamları ise insanları Allah’a ulaştırır, hidayete erdirir;

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

“Her devirde zamanın halifeleri gelecekler. Onlar size ruh verecekler, onları arayın, bulun. Her kim zamanın imamına arif olmazsa o cahiliyet üzere ölür.” (Hadis-i şerif)

“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’ı temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)’ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’ı temsilen 40 kişi var.” (Hadis-i şerif)

Mürşidi Allah tayin eder;

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun aslı);
“Dikkat edilirse Mürşid-i kâmil’in anne-babadan çok daha mühim olduğu görülür.
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimizin:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.” buyurmaları bu hakikatın bir ifadesidir ve intisab bu bakımdan lüzumludur. Tasavvuf, Allah sevgisine yegâne vesiledir…
…Rehber bulununcaya kadar aramak icabediyor…
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu. Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.

Meselâ çocuk annesini emiyor. Annesi: “Sütü ben verdim.” diyebilir mi? “Ben verdim” dese, peki ona sütü kim verdi? Evet hakikaten çocuğu annesi emzirdi ama, süt ona ait değil. Sütü vereni kimse düşünmüyor. Her şeyde Allah-u Teâlâ’nın ikram ve ihsanı vardır.
Mürşid de böyledir, bir ana gibidir. Nasipdar olanlara Allah-u Teâlâ’nın ezelden yerleştirdiği nasiplerini verir. Kendisine ait hiçbir nesnesi yoktur. Mürşidleri de Mürşid-i kâmil yetiştirir. “

Mürşid Allah’tan istenir;
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Abdulkadir Geylani: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri:”62.Sobhet Tevhidin hakikati (4)
Sohbet yeri:Medrese, Sohbet tarihi:6 Recep, 546/1151, Cuma sabahı:
Hikmet yurdundasınız Abdülkadir(r.a) buyurdu:
Ey Allah’ın kulları! Sizler hikmet yurdunda bulunuyorsunuz, bu bakımdan bir aracıya (vesileye) ihtiyacınız bir zorunluluktur. Mabudunuzdan gönül hastalıklarınızı muayene edecek bir doktor, sizleri tedavi edecek bir tabip, sizi Allah’a yaklaştıracak, Allah için terbiye edecek, Allah’a yakınlık perdesine yaklaştıracak, O’nun kapısındaki kapıcılara götürecek BİR REHBER İSTEYİN.” (El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.485,huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Mürşidi Allah gösterir;

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

“Üstâdlarımız (hocalarımız); “Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.” (İbn-i Âbidîn)

“Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem.) Beni gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira şeytan benim suretime giremez ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.” (Müzekki-n-Nüfus, s.551)

“Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.” Hadis-i şerif

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle;
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur. Namazın kapısını abdestinle, Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:
Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptir, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar, SANA YOL GÖSTERİR; kapıları açar, yolunu aydınlatır. ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.”

Mevlana C.Rumi Hz.;
“Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur. Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.”

Huşu sahibi olan kişinin hacet namazı kılması halinde , Allahu Teala ona mutlaka mürşidinin gösterir. Hacet namazı hayatta olan bir mürşide işaret eder. Mürşid hayatta olmalıdır, yaşıyor olmalıdır.

17/İSRÂ-71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).

“Herkes kendi zamanlarının imamları ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çağrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)

“Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbi olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Hadîs-i Şerif)

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.) buyuruyor. (Hadis-i şerif)

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani hz.lerinin ”ÖTELERDEN HABERLER” orj.adı ”SIRR’ÜL ESRAR” kitabından Abdulkadir Akçiçek çevirisi;
“Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hayatta olsaydı doğrudan alınacak ondan alınırdı. Gayrına ihtiyaç kalmazdı. Öbür aleme intikal ettikten sonra, tecerred haline geçiyor, bizzat kendisi ile bağ kurulmuyor. İRŞADA MEMUR VELİLER de aynıdır. Onlar da bu alemden göçüp gidince, İRŞAD OLACAK OLMAZ. ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA! DEĞİLSEN BİR ANLAYANI ARA…”

Hayatta olan velinin, Peygamber S.A.V.EFENDİMİZ’ le her bakımdan ilgisi vardır. TAM VERASET HALİ BUNU GEREKTİRİR. Hayatta olduğu müddet o veraseti ve irşad makamını, idare eder.”

Bakara suresinin 45. ayet-i kerimesine göre mürşidi rahmetli olan kişi HACET NAMAZI ile mürşidini Allah’tan istemesi gerekir. Eğer kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa huşu sahibi değildir ve sabırla hacet namazı kılsada Allahû Tealâ o kişiye mürşidini göstermez, o kişi mürşidine ulaşamaz.

İmam Şa’ranî Hz.; “…Eğer sadık olursa Allah’a vasıl olur. Yoksa bin mürşid bir araya gelse bile bu adamı vuslata erdiremez.“

2.SAFHA MÜRŞİDE ULAŞMAK VE TABİ OLMAK

14.Basamakta; mürşidin önünde tövbe edilir.

25/FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

57/HADÎD-28 Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullahe ve âminû bi resûlihi yu’tikum kifleyni min rahmetihi ve yec’al lekum nûren temşûne bihi ve yagfir lekum, vallahu gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler), Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve O’nun Resûl’üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve sizin için, onunla beraber yürüyeceğiniz nur kılsın (versin). Ve sizi mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin). Ve Allah; Gafûr’dur, Rahîm’dir.

Sahabe-i Kiram, kainatın en büyük mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuşlar.

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (tâbiiyetini) bozarsa o taktirde, sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu’minâtu yubâyı’neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey’en ve lâ yesrıkne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye’tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya’sîneke fî ma’rûfin fe bâyı’hunne vestagfir lehunnallâh(lehunnallâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).

—AKABE BİATI—Sahih buhari 11.cilt sayfa 181:
“Hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) ”bu da Osman’ın biatı”diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini (sağ) kendisi öper.”

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“… başkalarına öğütte bulunmanın ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş) olmandır. KULUN KENDİSİ HAKKA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA ÇAĞIRMASI UYGUN DEĞİLDİR…
…Allah’ım! Herkesi islah eyle. Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salah ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.”
Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (ögretmenine) işarette bulunarak;
“KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, Kendisini bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…” (el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Eşref Rumi Hazretleri Hz:
“Bil ki ey aziz kardeşim! Bunlar gerçek müridliğin şartlarındandır.Birincisi tövbedir.Mürid tövbe edip şeyhin irşadına teslim olmalıdır. Şeyhin elinden tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli, hakikatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in eli gibidir. Zira vekilidir.” (Tam müzekkin nüfuz sayfa 443)

12 ihsanla Allah’ın tayin ettiği mürşide ulaşan kişi tabiyetle Allah’tan 7 nimet alır.

1.Nimet; kişinin başının üzerine devrin imamının ruhunun gelip yerleşmesidir.

40/MU’MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

“Allah kulları üzerinde ni’metini görmek ister.“ (Amr İbni Şuayb, Tirmizi, Edeb, 54;Ebu Davud, Libas, 17;Ahmed, Halcim, Müstedrek, 4/135).

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)

2.Nimet; o kişinin kalbine îmân yazılmasıdır.

58/MUCADELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah’a ulaşma gününe) îmân eden kavmi, Allah’a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Velev ki onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah’ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdırlar. İşte onlar, Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.

Kişi, mürşidine tâbî olduğu güne kadar kalbinin içinde küfür kelimesi yazılıdır. Mürşide tabiyetle kalbin mührü açılır ve kalpteki küfür alınır ve kalbimize “îmân” kelimesi bir nur olarak yazılır. Bu kelimenin çekim gücü sebebiyle Allah’ın nurları, fazıllar “îmân” kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar.

En nezafetü minel iman “Temizlik imandan gelir.” Hadis-i şerif

“Aşktan haber bilenlerin,
Aşk derdiyle dolanların,
Küfrü iman olanların,
Ayıplama güldüğünü.“ (Yunus Emre Hz.)

3.Nimet; o kişinin Allah’tan aldığı ni’metlerin iki ayrı açıdan artışıdır.
1-Günahların sevaba çevrilmesi.
25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
“Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.“ Hadis-i şerif
“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter, ondan sonra sıra mükâfat ve mücazata gelir. O kişinin bir hasenatına on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat verilir. Seyyiatına de misliyle mücazat verilir.” (Sahihi Buhari, 1. cilt, 39)
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz;
“Hak şerleri hayreyler,
Zannetmeki gayreyler,
Arif ani seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”

Hz.Rabia; “Benim seyyiatim hasenatimdir.”
2-Sevapların 1 e 10 dan, 1 e 700 e çıkarılması.
2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.
O güne kadar Allahû Tealâ, kişinin kazandığı 1 dereceye karşılık kiramen katibîn meleklerine 10 derece yazdırıyordu. Kişinin ruhu 1. gök katına ulaşıncaya kadar 100 derece kazanmaya başlar. 2. gök katında 200 dereceye yükselir. 3. gök katında 300 dereceye yükselir, 4., 5., 6, 7. katlarda birer kat derecelik kazancı 700 dereceye kadar yükselir.
Ebu Hüreyre: “Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: “Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı herbir hayır en az on mislinden, yedi yüz misline kadar sevabıyla yazılır. İşlediği her bir günah da sadece misliyle yazılır. Bu hal, Allah‘a KAVUŞUNCAYA kadar böyle devam eder.”
“Ya resulallah! Kıyamet günü Allah katında en üstün dereceye sahip olacak olan kullar kimlerdir? Diye soruldu. Allah’ı çok zikredenlerdir. Buyurdu “ Hadis-i Serif, Tirmizi
4.ni’met; ruhun Sıratı Mustakîm üzerinde seyr-i sülûk adlı yolculuğuna başlamasıdır.
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
“Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar da ayrılırlar.” (Buharî, Enbiya)
Yunus Emre Hz.: “Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah.”
İmami Gazali (k.s): Abidler yolu;
Sonra bilki ahiret yolculuğu sülük etme babından işin hakikatı şudur:
Bu yol uzunluk kısalık bakımından insanların yürüyerek kat ettiği ve kişinin kuvvetli veya zayıf olmasına bağlı mesafelerden değildir. O yol gönüllerin süluk ettiği RUHANİ BİR YOLCULUKTUR .
Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: ÖTELERDEN HABERLER (orj.adı: SIRR’ÜL ESRAR) ;
“…YOLA GİRİNİZ! ŞU RUHANİ KAFİLELERLE RABBİNİZE DÖNÜNÜZ!
5.Nimet; Nefs teskiyesinin başlamasıdır. (Mü’min 40, Zümer 22,23,Nur 21, Şems 9)
24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“ En kuvvetli insan, nefsine karşı galip gelen kişidir.“ Hadis-i Şerif
Rasulullah (a.s) Efendimiz, Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurdu.
Ashab: “Ey Allahın Resülü, büyük cihad nedir?” diye sorunca, şu cevabı verdiler:
“En büyük Cihad, (Allah‘ın emirlerini yerine getirmesi için) nefisle yapılan mücahededir.” buyurdu.

Tabi olan kişiye Allah rahim esmasıyla tecelli eder ve rahim esmasının sonucu fazl nuru ulaşır. Rahim esması %7 lik artışla %49 fazl nurunu gönderir. Kalbimize yazılan îmân kelimesi bir manyetik alanın sahibidir. Allah’ın katından gelen fazıllar ise karşıt manyetik alanın sahibidir. Allah Allah diye zikir yaptığımız zaman Allah’ın katından gelen fazıllar karşıt manyetik alanın sahibi oldukları için kalbe ulaştıklarında îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar. Böylece kalp fazıl nurları tarafından işgal edilir ve nefs tezkiyesi başlar. Fazıllar Allah’ın her emrine itaat eden, yasaklarını yapmayan bir hüviyete sahiptir. Ruhun hasleti nefse fazıl olarak yerleşir.

6.ni’met; Fizik vücudun şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmaya başlamasıdır.

13/RA’D-36: Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah(ba’dahu), kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih(bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi meâb(meâbi).
Kendilerine kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah’a kul olmakla ve O’na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O’na davet ederim ve dönüşüm O’nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O’dur).

29/ANKEBÛT-56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn (a’budûni).
Ey âmenû olan (Bana ulaşmayı dileyen) kullarım, muhakkak ki Benim arzım geniştir. Öyleyse yalnız Bana kul olun!

7.Nimet; İradenin güçlenmeye başlamasıdır.

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Mürşide tâbiiyetle kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a ulaşan yol olan Sırat-ı Müstakim‘e ulaşır. Ruhun gök katlarını aşması nefs tezkiyesine bağlıdır. Zikrimiz arttıkça nefsin tezkiyesine paralel olarak ruh gök katlarına ulaşarak Allah’a doğru yükselir.

15.Basamak; Nefs-i emmare;
1.defa %7 fazl birikiminde ruh 1. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %7 (fazl nuru) birikti burası Nefs-i Emmare kademesidir. Kişinin nefsi şerri emrediyor (nefsinden emir alıyor).
12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).
“Senin düşmanlarının en düşmanı, en şiddetlisi iki tarafın arasında bulunan nefstir.” (Kenzul Hakaik, Beyhaki).
Başlangıçta nefsimizin kalbine sızan % 2 rahmet nurunun oranı hiç artmaz (her kademede % 2 lik oran olduğu gibi kalır).
16.Basamak; Nefs-i levvame;
2.defa %7 fazl birikiminde ruh 2. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %14 (fazl nuru) birikti, burası Nefs-i Levvame kademesidir. Kişi nefsini levm etmekte, kınamaktadır. Kötülük işlemek istemez ama nefsi ona yaptırır.
75/KIYAME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, o levvame (kınanan, suçlanan) nefse yemin ederim.
17.Basamak; Nefs-i mülhime;

  1. defa %7 fazl birikiminde ruh 3. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %21 (fazl nuru) birikti, burası Nefs-i Mülhime kademesidir. Kişi Allah’tan ilham almaya başlar.
    91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
    Ona (o nefse), (Allah’ın) takvası ve (şeytanın) füccuru ilham edilir.
    18.Basamak; Nefs-i mutmainne;
  2. defa %7 nur birikiminde ruh 4. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %28 (fazl nuru) birikti, burası Nefs-i Mutmainne kademesidir. Kişi mutmain olmuş, Allah’ın kendisine verdikleri ona mutlaka yeterli gelmektedir.
    13/RA’D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
    Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
    89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
    Ey mutmain olan nefs!
    “Zengin Olan Çok Malı Olan Değil, Hakk’ın, Kendisine Verdiğine Kanaat Edendir.”

“Allah’ım SANA MÜLAKİ OLMAYA İMAN EDEN, KADERİNE RAZI OLAN, VERDİĞİNE KANAAT EDEN NEFSİ MUTMAİNNE İSTERİM.” (Hadisi kutsi-nasihul ibad )

19.Basamak; Nefs-i radiye;

  1. defa %7 fazl birikiminde ruh 5. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %35 (fazl nuru) birikti, burası Nefs-i Radiye kademesidir. Kişi Allah’tan razıdır.
    89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
    Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:”Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:O kimse ki kazama rıza göstermez, belama sabretmez, nimetlerime de şükretmez, artık varsın Ben’den başka bir Rabb arasın…” (Taberani)

20.Basamak; Nefs-i mardiye;

  1. defa %7 nur birikiminde ruh 6. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %42 (fazl nuru) birikti, burası Nefs-i Mardiyye kademesidir. Allah da bizden razı olmuştur.

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

  1. Basamak; Nefs-i tezkiye;
  2. defa %7 nur birikiminde ruh 7. gök katına ulaşır. Nefsin kalbinde %49 (fazl nuru) birikti, burası Tezkiye kademesidir.

35/FATIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner ulaşır).

Tezkiye olanın nefsinin kalbi %2 rahmet nuru ve %49 fazl birikimi ile %51’i nurlarla kaplanmıştır. Burası nefs tezkiyesinin tamamlandığı noktadır. Ruhumuz da nefsin tezkiyesine paralel olarak 7 gök katını ve 7 alemi geçerek, Allah’ın Zat’ına ulaşır.

“İbadet, dua eden müminin ruhunun yükselerek Allah’a ulaşmasıdır ” (Tırmizi, Davut,112)

Cafer B. Sadik Hz. Feridüddin Attar Tezkiretü’l evliya sayfa 58;
“Kim de nefs ile Allah için mücahede ederse Allah’a vasıl olur.”

Abdulkadir Geylani’nin Menkibeleri Cevherden Gerdanliklar Muhammed bin Yahya Et-Tadifi ;
“Allah’ın yoluna süluk eden, mutlaka Allah’a vasıl olur (Allah’a ulaşır).

Hidayet nedir?

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz’in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm’dir (en iyi bilendir).

Görüldüğü gibi Hidayet insan ruhunun hayattayken Allah’a ulaşmasıdır ve nefs tezkiyesine paralel olarak ruh Allah’a ulaşır.

3.SAFHA: RUHUN ALLAH’A ULAŞMASI VE TESLİM OLMASI (1.TESLİM)

21.Basamak; Ruhun Allah’a ulaşması;
Ruhumuzun Allah’a ulaşması (hidayete ermek) farzdır;

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.

Mutu en kable temutu “Ölmeden önce ölünüz” (Acluni keşfü’l hafa c2. shf:291 (2669)

Peygamber Efendimiz S.A.V. ilk Cuma Hutbesinde şöyle buyuruyor:
“Size ölüm gelmeden Rabbinize ulaşın ve teslim olun”

Said-i Nursi Hz.leri:
“Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. RUHUMU RAHMANA TESLİM EYLEDİM, gayr istemem ” (Orjinal Sayfa:500, 26. söz)

Hasan Basri H.z: Hikmetli sözleri;
“Hiç kimse bulamaz rahatı ölmekte. ASIL MARİFET diri diri ölmekte. Ölüpde rahata kavuşan kimse ölü değildir, ölü kimse ölüdürki ancak diri iken ölendir.“

Abdülkadir Geylani Hz. Sırrül Esrar;
“İnsanı da Allahu Teala Kendini bilsin diye yarattı.. Zatı’na vasıl ola diye halk etti.”

22.Basamak, Fena makamı; Ruhun Allah’a teslim olması;

Kalpteki nur birikimi %51’i aştığı nokta fena makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %51’den %61’e kadar yükselir. Kişi %51’den 61’e kadar fena makamındadır.

Nefsin kalbinde %51 nur birikimi ile bir insanın ruhu Allah’a ulaşır ve bu kişinin ruhu Allah’ın Zat’ında ifna (fena-yok) olur.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur.

3/AL-İ İMRAN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, kadınların, oğulların, kantar kantar altınların ve gümüşlerin salma (nişaneli) atların, davarların ve ekinlerin sevgisi süslendi (güzel gösterildi). Bunlar, dünya hayatının metaıdır (malıdır). Ve Allah, O’nun (Allah’ın) katında Hüsnül Meab’tır (en güzel sığınaktır).

Bütün sahâbe ruhlarını Allah’a ulaştırmışlar;

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

23.Basamak, Beka makamı;
Kalpteki nur birikimi %61’i aştığı nokta beka makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %61’den %71’e kadar yükselir. Kişi %61’den 71’e kadar beka makamındadır.

Ruh, Allah’a dönmüştür. Allah’a döndükten ve Allahû Tealâ’nın Zat’ında yok olduktan sonra Allah o kişinin ruhunu tekrar İndi İlâhi’ye gönderir. Artık o kişi Allahû Tealâ’nın huzurunda boşlukta duran bir altın taht sahibi olur. Bu makamdakiler Allah’ın katında altın tahtlar üzerinde bakî olanlardır.

6/EN’AM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.

24.Basamak, Zühd makamı;

Kalpteki nur birikimi %71’i aştığı nokta zühd makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %71’den %81’e kadar yükselir. Kişi %71’den 81’e kadar zühd makamındadır.

Negatif zühdün karşıtı pozitif zühdtür. Bir kişi her gün, günün yarısından daha fazla zikrediyorsa, o Allah ile olan ilişkisinin dünya ile olan ilişkisinden her gün daha fazla olduğunu Allah’a ispat etmiş demektir. Bu sebeple bu kişi Allah’ın katında zahid mertebesindedir. Bir şeye değer vermeyen kişi o şeye karşı zahiddir. Kişi bu basamakta zikirsizliğe karşı zahiddir. Rabbimiz Yusuf suresinin 20. ayeti kerimesinde negatif zühdden bahsediyor.

12/YUSUF-20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh(ma’dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler.

33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

“Ya resulallah! Kıyamet günü Allah katında en üstün dereceye sahip olacak olan kullar kimlerdir? Diye soruldu. Allah’ı çok zikredenlerdir. Buyurdu “ (Hadis-i şerif Tirmizi)

4.SAFHA: FİZİK VÜCUDUN (VECHİN) TESLİMİ (2.TESLİM)

25.Basamak, Muhsinler makamı (fizik vücut teslimi);

Kalpteki nur birikimi %81’i aştığı nokta muhsinler makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %81’den %91’e kadar yükselir. Kişi %81’den 91’e kadar muhsinler makamındadır. Bu nur birikimi %91 olduğu an kişinin fizik vücudu Allah’a teslim olur.
Kişinin nefsinin kalbinde daha %9 karanlık (afetler) vardır. %9’luk kısım kapkaranlık olmasına rağmen o kişinin fizik vücudu Allah’ın bütün emirlerini yerine getirir. Yasak ettiği hiçbir fiili kesinlikle işlemez.

4/NİSA-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
O kişiden, vechi (fizik vücudu) dînde daha ahsen kim vardır? O kişi ki; vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur ve hanif olarak Hz. İbrâhîm’in dînine tâbî olmuştur. Ve Allah, Hz. İbrâhîm’i dost ittihaz etmiştir.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Sahâbe fizik vücudlarını Allah’a teslim etmişler;

3/AL-İ İMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir).

“Bana öyle bir amel göster ki onu yaptığım zaman cennete gideyim.” “Muhsin kul ol.” “Muhsin kul olduğumu nasıl bileceğim?” “Komşularına sor. Eğer onlar senin Muhsin olduğunu söylüyorlarsa sen iyi bir kimsesin. Eğer kötü olduğunu söylüyorlarsa o zaman sen kötü bir kimsesin.” (İbni Mâce, Zühd 25).

Allah’a ulaşmayı dilediği andan itibaren kişi İlm’el yakîndedir, ta ki ruhu Allah’a ulaşsın ve teslim olsun. Kişi 14.basamağa kadar ilmi öğrenir. 14.basamaktan sonra ilmi yaşamaya başlar. 21.basamakta İlm’el yakîn bittikten sonra bir köprü gelir. O köprüye ulaşan kişi fenâfillah makamını geçer. Köprü, fenâfillah makamını, bekâbillah makamını, züht makamını ve muhsinler makamını ihata eder.

Allahu Teala dilerse kişinin 22.basamaktan sonra fenâ, beka, züht veya muhsinler makamında kalp gözünü ve kalp kulağını açabilir, ya da açmayabilir de. Sadece kalp kulağını veya sadece kalp gözünü de açabilir. Eğer kalp kulağını ve kalp gözünü açmışsa bu kişi arif olur. Fakat hikmet sahibi değildir. Hikmet daimi zikirle gelir.
4 makamda İlm’el yakîne değil Ayn’el yakîne yakın bir seyir takip edilir. Neticede Ayn’el yakîne ulaşılır. Daimî zikre ulaşan herkes Ayn’el yakînin sahibi olur.
5.SAFHA: NEFSİN TESLİMİ (3.TESLİM)

26.Basamak, Ulul elbab makamı (daimi zikir, nefsin teslimi);

Kalpteki nur birikimi %91’i aştığı an Ulül Elbab makamı başlamıştır. Nefsin kalbi %91’den %100 nura ulaşır. Kalpteki nur birikimi %100′ e ulaştığı an kişi nefsini Allah’a teslim eder.

Burada kişinin kalbi %98 fazl ve %2 rahmet olmak üzere %100 Allah’ın nurlarıyla kaplanmıştır. Zikir gece gündüz devam edeceği için artık zulmani kapının açılması hiç mümkün olmadığı cihetle kalbin içine yeniden karanlıkların girmesi mümkün değildir. Nefsin kalbi tamamen nurlarla aydınlanmış olacaktır. Fazıllar nefsin kalbini işgal etmiştir. 19 afetin hepsi gitmiş, yerine 19 tane haslet gelip yerleşmiştir. Daimî zikre ulaşan kişi daimî zikirden bir daha düşmez. Daimî zikir nefsin tasfiyesi demektir. Nefsinin kalbinde karanlıklar kalmadığı için nefsini Allah’a teslim eder.

4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

3/AL-İ İMRAN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardır.

3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, (4856), 107, (5059); Tirmizî, Daavât 8, (3377)

Bütün sahâbe daimi zikre ulaşarak, ulûl’elbab olmuşlar ve nefslerini Allah’a teslim etmişler;

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’yı her halinde zikrederdi” (Müslim, Hayz 117. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 9; Tirmizî, Daavât 9; İbni Mâce, Tahâret 11.)

Yenamü aynani vela tenamü kalbiy “Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.” (Sahih Buhari)

”Alimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir.” Hadis-i şerif

Ulül Elbab sahibleri; hayırlarda yarışanlar, daimi zikrin sahipleri ve hikmet sahipleridir.

Ulül Elbab hikmetin birinci makamıdır. Kişi Aynel Yakîn’dedir. Kalp gözü, kalp kulağı açılmıştır.Kişi ehli tezekkür, ehli hayır,ehli hüküm ve ehli hikmettir. Allahû Teâlâ ile konuşur. Allahû Teâlâ’nın söylediklerini işitir. Allah’ın kalp gözüyle gösterdiği fizik ötesi her şeyi görür ve Allahû Teâlâ’nın o gösterdikleri şeyler konusunda ki ayetlerini ona artık öğretmesi söz konusudur. Hayır sahibidir. Her yaptığından sadece derecat kazanacaktır, kaybetmesi mümkün değildir.

2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.

21/ENBİYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline(daimî zikrin sahiplerine) sorun.

22/HACC-46: E fe lem yesîrû fîl ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânunyesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’mal ebsâru ve lâkin ta’mal kulûbulletî fîs sudûr(sudûri).
Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, onunla akıl ettikleri kalpleri ve onunla işittikleri kulakları olsun. Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.

Cüneyd-i Bağdadi Hz.;
“Ârif, kendisi sustuğu hâlde içinde Hakk’ın konuştuğu kimsedir”

Ahmet Yesevi Hz.;
” Garip fakir yetimlere kılsen şamdan,
Parçalayıp aziz canın eyle kurban,
Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan,
Haktan işitip bu sözleri dedim işte”

6/EN’ÂM-75: Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn(mûkınîne).
Ve böylece Biz, İbrâhîm’e onun mûkınîn (yakîn hasıl edenlerden) olması için yerin ve göklerin (semaların) melekûtunu gösteriyoruz (gösteriyorduk).

50/KAF-8: Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.
Münib olan (Allah’a yönelen: Allah’a ulaşmayı dileyen) bütün kullarına basiret olsun (onların kalp gözleri açılsın) ve (çok) zikretsinler (daimî zikre ulaşsınlar) diye.

“Her kulun bir yüzünde iki gözü vardır ki onlarla dünyevi olan şeyleri görür, birde kalbinde iki gözü vardır ki onlarla uhravi olan şeyleri görür. Eğer Allah bir kula hayrı dilerse kalbindeki olan gözünü açar onlarla o kuluna gaybı vadettiği şeyleri gösterir. O zaman gaybi olan şeye iman eder.” Hadis-i şerif

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“Hak dostları,…Haberin bizzat kaynağında bulunmuşlar RAB’LERİNE ULAŞMIŞLARDIR. O (Allah da) kendilerini eğitmiş, arıtmış, kendilerine hikmet ve bilgileri ögretmiş, onları saltanatına muttali kılmış, onlara göklerde ve yerlerde Kendinden başka hükümran olmadığını,….ögretir.”
ONLARA KATINDAKİLERİ GÖSTERİR ONLAR DA GÖNÜL VE SIR GÖZLERİ İLE GÖSTERİLENLERİ GÖRÜRLER, bunun neticesinde nazarlarında dünyanın ve dünyanın saltanatının zerre değeri kalmaz.” (Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur yayinevi tercüme Sıdkı Gülle)

Ayn’el yakinde olan bu kişiye, yerlerin melekûtu olan cehennemin 7 katı ve zemin kattaki devrin imamının ana dergahı gösterilir. Ulûl’elbab makamında yerlerin melekûtu boyunca kalp 7 kademe müzeyyen olur. Nefs tasfiyesinin 1. kesimi ulûl’elbab makamında tamamlanır. Nefs hanüz tasfiyenin başlangıcındadır. Nefsin tamamen tasfiyesi ancak manevi kalbin 19 mertebe müzeyyen olmasıyla 28.basamağın 5.kademesinde gerçekleşir.

6.SAFHA: İHLASA, İRŞADA ULAŞMAK

27.Basamak, İhlas makamı;

Ne zamanki 1. gök katı Allahû Tealâ tarafından o kişinin kalp gözüne gösterilir, Ulûl’Elbâb makamı bitmiş, İhlas makamı başlamıştır. İhlas makamı hikmetin ikinci makamıdır.

7 mertebe ulûl’elbab makamında yerlerin melekûtu boyunca müzeyyen olan kalp, 7 mertebe de ihlâs makamında göklerin melekûtu gösterilerek 14 kademe müzeyyen olur.

O kişiye 7 gök katı; 1. gök katındaki açıkta yapılan secde, 2. gök katındaki suvarılma havuzları, 3. gök katındaki iki katlı daha çok köşke benzeyen bir mescid, 4. kattaki Beyt-ül Makdes’in aslı, 5. kattaki Beyt-ül Haram’ın aslı, 6. kattaki sıbgatullah olma mahalli ve 7. kattaki altın giriş kapısı gösterilir.

Ve 7. gök katındaki 7 alem; 1.alem Kader hücreleri, 2.alem Ümmülkitab, 3.alem Kudret denizi, 4.alem Makam-ı Mahmud, 5.alem Divan-ı Salihîn, 6.alem Zikir hücreleri, 7.alem İndi İlâhide’deki huzur namazı, tahtları gösterilir. En son Sidretül Münteha’yı, (İndi İlâhi’deki en yüksek nokta) gördüğünde Allah o kişiyi Tövbe-i Nasuh’a çağırır.

Muhlis olmak üzerimize farzdır.

98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Onlar emrolunmadılar. Sadece hanifler olarak, Allah için dînde halis (nefslerini halis kılmış) kullar olmakla emrolundular. Ve namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular. İşte kayyum olan dîn budur.
Bütün sahâbe muhlis olmuşlar.

2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”

“Allah şüphesiz ki bu dini nefsinizi ahsene (ihlasa) ulaştırmanız için var etti” Hadis-i şerif

“İhlâs’a ermişlere ne mutlu, onlar hidayet meşaleleridir.” (İmam Muhammed Bakır (A.S), Biharu’l-Envar, c.52, s.123).

“İyi bilin ki kalp afetlerden salih olmadıkça kişi şerden emin olamaz.” Hadis-i şerif
“Sağlam ve selametli kalp hangi kalptir?-Şüphesiz nefsani hefeslere dayanmayan bir din, riya ve gösterişsiz amel sahibi bir kalp sağlam ve selametli kalptir.” Hadis-i şerif

Bu noktaya gelen kişi halis olmuştur. Bu noktadan sonra (nefsinin kalbi halis olduğu noktada) o kişi irşad olur. İrşad olmak farzdır;

2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
Sahâbenin kalpleri müzeyyen olmuş ve hepsi irşada ulaşmışlar;

49/HUCURAT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Bilin ki, içinizde Allah’ın resûlü var. Şâyet emirlerin çoğunda size uysaydı lânetlenirdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi, kalplerinizde onu (îmânı) müzeyyen kıldı (fazılları îmân kelimesinin etrafında toplayarak kalbinizi tamamen nurla doldurdu). Size; küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi. İşte onlar, irşad olanlardır.

Salâh makamına geçiş, Tövbe-i Nasuh’tur. Kişi Tövbe-i Nasuh ile tövbe ettiği zaman 28.basamağa geçer. Tövbe-i Nasuh ihlasın sonu, salahın kapısıdır.
7.SAFHA: İRADEYİ ALLAH’A TESLİM ETMEK (4.TESLİM)
28.Basamak, Salah makamı;
28.basamakta kişi Salah Makamına ulaşmıştır. Salâh makamında kişinin nefsinin kalbi, 5 mertebe daha müzeyyen olur ve 19 mertebe tezyin tamamlanır.

Burada kişi geri dönüşü olmayan bir tevbe (nasuh tevbesi) ile tevbe eder. Rabbimiz,Tahrim suresinin 8. ayeti kerimesinde bu tevbeyi üzerimize farz kılıyor.

66/TAHRİM-8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes’â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar! Allah’a nasuh tövbesiyle tövbe edin ki; Allah, sizin günahlarınızı örtsün ve sizi, altından nehirler akan cennetlere koysun. O gün Allah, nebîleri ve onlarla birlikte âmenû olanları utandırmayacaktır. (O gün) onlar, nurları önlerinde ve sağlarında olarak yürürler ve (nasuh tövbesini yaptıkları gün): “Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizlere mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir), muhakkak ki; Sen, herşeye kaadirsin.” derler.

Salâh makamı 7 kademeden oluşur.

28-1. Günahların (mürşide ulaştıktan sonra işlenen) örtülmesi
28-2. Salah nurunun sahibi olunması
28-3. Günahların (mürşide ulaştıktan sonra işlenen) sevaba çevrilmesi
28-4. İradeyi Allahu Teala‘ya teslim etmek (4.teslim)
28-5. İrşada memur ve mezun kılınmak
28.6- Kavim Resulleri
28.7- Devrin İmamı (5.teslim:Aklın teslimi)
Salahın 2. kademesinde salâh nuru verilir (Tahrim 8). Başlarının 30 cm. Kadar üstünde, biraz sağ tarafta kalan dairesel bir nurdur.

57/HADÎD-12: Yevme terel mu’minîne vel mu’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
O gün, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bugün sizin müjdeniz, orada ebediyyen kalacağınız, altından nehirler akan cennetlerdir. İşte o, fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).

Önlerindeki nurlardan birisi devrin imamının ruhu başlarının üzerinde olduğu için O’nun salah nurudur. Diğer salah nuru ise kendi başlarına Allah’ın verdiği nurdur. Böylece kişinin 2 nuru olur (salâh nuru ve devrin imamının üzerindeki salâh nuru). Nurun tamamlanması ve üçüncü bir nurun Allahu Teala tarafından verilmesi irşad makamına ulaştığında oluşur.

1.nur: Önlerinde devrin imamının salah nuru (Mü’min 15).
2.nur: Sağında kendi salah nuru (Tahrim 8).
3.nur: İradenin tesliminin ardından, irşada memur ve mezun kılındıktan sonra kişiye kendi ruhu verilerek, başının üzerine 3. nur gelir.

Ruh tayyi mekanı üç nurun sahibi olan kişi için geçerlidir.

“ Yunus Emre Hz.; Hakka aşık olan kişi, akar gözlerinin yaşı, pür nur olur içi dışı, söyler Allah deyu deyu.”

Kişi iradesini salahın 4.kademesinde Allah’a teslim eder. Bir başka ifadeyle Allah onun iradesini teslim alır. Burası kişinin hakka tukatihi takvaya, bi hakkın takvaya ulaştığı yerdir. 28 basamaklık islam merdivenin 7.safhasında iradenin teslimi üzerimize farzdır;

3/AL-İ İMRAN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve ölmeden önce Allah’a teslim olun.

2/BAKARA-132: Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
İbrâhîm de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yâkub da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz ölmeyin. Ancak Allah’a teslim olarak (ölün).” dedi.

Beyazıt-ı Bestami hazretlerinin “İslâm Tasavvufun Özü” adlı kitabından alıntılar: “Kul ubudiyet manası üzere ne zaman amel edici olur? Kendine ait bir iradesi olmadığı zaman. Müminin nefsi yoktur, çünkü o nefsini ve bütünüyle her şeyini Allah’a satmıştır, Allah’a teslim olmuştur.”

Abdulkadir Geylani hazretleri 19.makalesi;
“İmanın kalbinde kuvvetlendiği, yakin halinde hakikate erdiği zaman, sana manen Bizim katımızda Bizim devletimizde kararlı ve eminsin” yani Allahu Teala size böyle söyler diyor. “Sen Bizim katımızda Bizim devletimizde kararlı ve eminsin. Bu hitap sana tekrar tekrar ve her tekrarında ayrı bir şekilde söylenir. Sen artık bu hallerden sonra seçkin olursun, belki daha üstün. Varlığın Hakk varlığına karışır, yani bütün varlığın Allah’a teslim olur, iraden kalmaz, aradığın her şeyi sende bulursun.”

  TESBİH;

3 tane irade vardır; Cüz’i irade, Küllî irade ve İlâhi İrade.

Cüz’i irade; Kişisel iradedir (serbest iradedir).

Herkesin dilediğini yapmakta serbest olduğu, kendisine kullanılmak üzere verilen bir iradesi vardır. Bir insan dilediği herşeyi yapmak serbestisinin sahibidir.

Küllî irade (İrade-i Külliye); Sünnetullah adı ile anılan, Allahın bütün kâinattaki olayları dizayn ettirdiği ve kontrol altında tutturduğu sistemin adıdır.

İrade-i Küllîye, Allah’ın iradesi değildir. İrade-i Küllîye Allahın bir mahlûkudur. İrade-i Külliye kainattaki bütün hadiseleri kontrol altında tutmayı sağlar. Bu sonsuz ve muhteşem bir kompitür sistemi olarak anlatılabilir.

İlâhi İrade (İrade-i İlahiye); Allah’ın iradesidir.

Allah neyi dilerse o mutlak olarak gerçekleşir. Allahû Tealâ sadece “Ol!” der. “Ol!” demesi o şeyin oluşması için yeterlidir. İlâhi İrade, kainatı yaratandır. İlâhi İrade’yle ilişkilerimizde her zaman İlâhi İrade sahibimizdir. Bizi yaratan, o İlâhi İrade’dir.

İstisnasız her şey (bütün varlıklar) Allah’ı tesbih etmektedir. Külli irade kanunlarının elektrona irade dışı bir zikir yaptırması söz konusudur, bu tesbihtir.

17/İSRA-44: Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).
7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen birşey yoktur.Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki; O, Hakîm’dir, Gafûrdur (mağfiret edendir).

Genel anlamda tesbih, irade dışı bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Fakat Rabbimiz, irade sahibi mahlûklarının da kendisini tesbih etmelerini emrediyor. Bu üst seviyede bir tesbihtir ve külli zikirden sonra oluşur. Tesbih, zamanın bütününde süreklilik arzettiği için, zikrin en üst seviyesindeki özel bir halidir. İrade dışı oluşan bir devamlılık, süreklilik yani Allah kelimesi ile bütün uzuvların Allah’ı tesbih etmesi halidir.

Ulul elbab kademesinde henüz zikir kalptedir. Başka organlarımıza geçmemiştir. Bu salah makamına kadar böyle devam eder. Kişi iradesini Allah a teslim ettiğinde daimi zikrin yerini tesbih alır, zira artık külli iradenin kontrolündedir. Külli iradenin kontrolünde vücudunun her zerresi Allah‘ı zikreder, bunun adı tesbihtir.

69/HAKK–52: Fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi).
O halde Rabbini “Azîm”(Büyük yüce) ismiyle tesbih et.

87/ A’L–1: Sebbihısme rabbikel a’lâ.
Rabbinin “Âlâ” (yüce) ismini tesbih et.

Salah makamının 5.kademesine ulaşan veli mürşidlere zikri Külli irade yaptırır. Salahın 6. Kademesindeki kavim resullerine, 7. Kademesinde bulunan Vekaleten görevli devrin imamlarına ve Asaleten görevli nebilere (peygamberlere) zikri İlahi irade yaptırır.

40 / MU’MİN – 7:Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”

   28.5-İrşad makamına tayin (Veli mürşidler);    
  1. basamağın 5. kademesinde Allahû Tealâ “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle, irşad makamının sahibi kılar. Burası resûllerin dışındaki normal hüviyetteki bütün insanların ulaşabileceği son makamdır. Salahın 5.kademesine ulaşan kişiler teslimlere kesbi olarak (kendi gayretleri sonucu) ulaşırlar. 4 teslimle Allah’a teslim olurlar. İrşad makamına Allahû Tealâ tarafından tayin edilen kişi irşad makamından asla alınmaz. Nefslerini tezkiye ve tasfiye ederek kalpleri 19 mertebe müzeyyen olarak irşad makamına tayin edilenler ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarlar.

İrşad makamına ulaşmak üzerimize farzdır;

3/ÂLİ İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Sizden, (insanları) hayra çağıran, ma’ruf (irfan) ile emreden, kötülüklerden alıkoyan (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım eden) bir ümmet (mürşidler) oluşsun. İşte onlar, MUFLİHUN (felâha erenler)un ta kendileridir.

3/AL-İ İMRAN-110: Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarsınız (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım edersiniz). Allah’a îmân edersiniz. Eğer kitap ehli de îmân etmiş olsaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar da var ama onların çoğu fasıklardır.

“Kim bana itaat ederse muhakkak ki o; Allah’a itaat etmiştir. Kim bana isyan ederse o; Allah’a isyan etmiştir. Her kim imama, kâmil mürşide veya devrin imamına itaat ederse muhakkak ki; bana itaat etmiş olur. Her kim imama isyan ederse o da bana isyan etmiş olur.” (İbni Mâce, 8.cilt 2589 no’lu hadîs).

Bütün sahâbe irşada memur ve mezun kılınmışlar. Bütün sahâbe, ensara da muhacirîne de tâbî olmuşlar ve hepsi irşad makamının sahibi olmuşlardır.

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler): onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

“Benim sahâbem gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tâbî olursanız hidayete erersiniz.” (İbn Abdilber Camiul-ilim; 11.110, İbn Hazm ahkam 4 c. 82.)

“Ömer bu sözleri söylerken öne doğru çıkıyor ve biat etmek üzere ellerini Ebu Bekir’e doğru uzatıyordu…Nihayet ensar da sanki gökten büyük bir haber almışçasına koşuşarak Ebu Bekir’e biat etti…! Müslümanlar başlarında işlerini düzene sokacak bir halife olmaksızın bir gün bile geçirmeyi hoş görmemişler ve bu duruma bir çözüm bulmaya calışmışlardı…Resulullah henüz defnedilmemişti…Fakat Allah İslam‘ı ve müslümanları o gün Ebu Bekir’le onurlandırdı.” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul) Halid Muhammed Halid S.73)

Umeyr b. Atiyye anlatıyor: Ömer b. Hattab’a geldim ve “Ey mü’minlerin emiri!….UZAT ELİNİ SANA BİAT EDEYİM.” dedim. (Hz.Ömer r.a.) Elini uzattı ve güldü: “BU BİZİM SİZE, SİZİN BİZE KARŞI HEPİMİZİN VAZİFESİDİR.” dedi.(Kenz’ul-Ummal: 1/81) (Hadislerle Hz.Peygamber ve ashabinin yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252)

“Sahabe ve tâbiîn denilen ehli sünnet topluluğuna sarılın.”

Peygamber Efendimiz sav.buyuruyor ki; “Veysel Karani Kutbiyeti Kübradır (En büyük Kutuptur). Veysel Karani Tâbiînin ulusudur (Beni değil sahabeleri gören mü’minlerin ulusudur).”

Salahın 5.kademesi iradenin bağlanması; 1.Kölelik Makamı

Kölelik iradenin teslimini icap ettirir. İradesini Allah’a teslim eden kişi irşad makamının sahibi olmuştur. Allah kişinin iradesini Kendi ilâhi iradesine bağlar. Burası hikmetin ötesidir.

57/HADİD-19: Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi).
Onlar ki; Allah’a ve resûlüne, îmân sahibidirler. İşte onlar sıddîklerdir ve şahitlerdir Rab’lerinin indinde. Onların ecirleri ve nurları vardır. Kim de kâfir ise ve âyetlerimizi tekzip etti ise onlar cehennem ashabıdırlar.

Salahın 5.kademesinde olan veli mürşidler, ne yapması gerektiğini Allah’tan sorar, Allah’ta ne yapılması gerektiğini söyler. Emri alır, yerine getirir. Emri yerine getirirken kendi aklını kullanır. Aklı fizik vücuduna kumanda eder. Salahın 5.kademesindekiler 6. ve 7. kademedekilerin sahib olduklarına sahib değillerdir.

Salâh makamı velayetin en üst makamı mutluluğun sonsuz olduğu, Hakkul Yakin’in yaşandığı makamdır.

Hakkul Yakin’in sahipleri;
Hazzül Azim‘in (sonsuz saadet, haz, mutluluk),
Fevzül Azim’in ( en üst seviyede kurtuluş,
Ecrül Azim’in (Allah’ın sonsuz ücreti),
Fazlül Azim’in ( sonsuz fazilet) sahibleridir. Gidecekleri yer Adn Cennetleridir.

Bu son mertebeye ulaşmış olanlar Allahu Teala‘nın Zat’ını görenlerdir. Allah’u Teala’nın Zat’ını gören kişi Hakk’el yakiyn’in sahibidir.

53/NECM-11: Mâ kezebel fuâdu mâ reâ.
Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan ve ilka edilenleri işitebilen ve (kalp gözleri ile Allah’a) şahit olan kişiler için mutlaka ibret vardır.

Hz. Ömer r.a. (Marifetname-s.905): “BENİM KALBİM RABBİMİ GÖRMÜŞTÜR.”

   Hz. Ali r.a. (Marifetname-s.905); "Müşahede, gözün görmesi değildir, lakin marifet nuru ile kalbin görmesidir, Rabbimi görmeden ibadet etmiyorum." 

Yunus Emre Hz.;
“Can gözü O’nu gördü, Dil Ondan haber verdi.“

Eşref Rumi Hz.;
“Her dem bakarız ol yüze,
Her gün bayram kadir bize.
Biz dostu ayan görürüz,
Düş değil bu görüşümüz.“

Mevlana Hz. Divan-ı Kebir c. II, 773;
“Aklım, fikrim güneşe, aya, yıldızlara benzer. Sayısız kanatlar açtı. Ben göklere yükseldim, ötelere gittim. Kutlulukla, neşeyle manen O‘nun Cemalini, güzel yüzünü gördüm de, o sebeple iki gözüm de dünyayı ve ahireti görmez oldu”

Abdülkadir Geylâni Hz. RİSÂLEİ GAVSİYE;
” Ya Gavsı Âzam dedi Allah
Lebbeyk Rabbi gavs dedim.
Ya Gavsı â’zam hiçbir şeyde zahir olmazdım,
İnsanda zahir oluşum gibi…
Ya Gavsı â‘zam insan sırrımdır ve onun sırrıyım.
Gavs dedi Rabbim Teâla‘yı gördüm ve sordum
Yarabbi aşkın manâsı nedir.
Ya Gavs dedi aşık ol bana, aşık benim ve aşk benim.
Kalbini benden gayrımdan çevir ve fariğ kıl.
Rabbimi gördüm ve miraçtan sordum.”

Salahın 5. kademesinde kalp 19 mertebe müzeyyen olmuş ve kişi, Allah’ın irşad makamına Allahû Tealâ’nın “İrşada memur ve mezun kılındın.” emriyle tayin edilmiştir.

Memur olmak, Allah’tan aldığı emirleri yerine getirmektir. Amir, emredendir; memur, emri alandır. Her an Allah ona devamlı emirler göndereceği için Allah’ın emriyle hareket etmektedir. Bu sebeple memurdur (Allah’ın emirlerini yerine getirmeye.)
Mezun; bu konuda izin sahibi kılınmıştır.

Burası Allahû Tealâ’nın son mertebe olarak insanları tayin ettiği en üstün noktadır. Resûl olmayan, nebî olmayan bütün mürşidler bu noktanın sahibidirler. Resûl olanların, peygamberlerin, Allahû Tealâ’nın katında onlardan daha üstün bir mertebesi vardır.

28.6- Kavim Resulleri;

İki nev’i resûl vardır:
1-Peygamber yani nebî resûller
2-Velî resûller.

1-Nebi resuller (peygamber resuller): Allahu Teala’nın nübüvvetle (peygamberlikle) vazifeli kıldığı resullerdir. Aynı zamanda risaletle (eçilikle) vazifelilerdir. Eğer resul aynı zamanda bir peygamberse o bir Nebi resuldür.

2-Veli resuller (peygamber olamayan mürşid resuller, evliya resuller): Allahu Teala’nın risaletle (elçilikle) vazifeli kıldığı resullerdir. Resul eğer bir peygamber değilse o bir Veli resuldür.

Nübüvvet peygamberliktir, risalet ise elçiliktir.

Nübüvvet Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’le sona ermiştir ama risâlet kıyâmet gününe kadar devam edecektir.

Peygamberler belirli zamanlarda ve kendi kavimlerinde yaşamışlar.

5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin, fe kad câekum beşîrun ve nezîrun, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl’ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size “müjdeleyici ve uyarıcı” bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kaadirdir.

Her kavimde her zaman Allah’ın resulleri mutlaka vardır. Bu resuller nebi resul değil, veli (evliyadan olan) resullerdir. Bu resûller her kavme ardarda, hiç arası kesilmeksizin her zaman parçasında gönderilmekteler (Bakara 87). Hiçbir kavim, hiçbir ümmet, hiçbir devrede resûlsüz kalmamıştır.

23/MU’MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)

Ve her kavme kendi lisanıyla açıklasınlar diye, mutlaka o kavimde, o ana lisanı konuşan, Allah’ın âyetlerini onlara tebliğ eden Allah’ın hidayetçi velî resûlleri vardır.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

Bir ümmette vazifeli olan resûl öldüğü zaman Allahû Tealâ onun yerine derhal başka bir resûlü vazifeli kılar.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

“Muhakkak Hak Teala (cc) Hz.leri bu ümmete bais eder gönderir. Her yüzyılda (asırda) bir kimse din işlerini yeniler, tazeler, ba’seder. Sizden bir taife halkı Hakk’a (cc) davetle meşgul olurlar. Bunlar ehli haktır. Bu kimseler din işlerini yeniler, tazeler. Bu Allah’ın dostları, Allah-ü Teala’yı kullarına sevdirirler.” (Sahih-i Buhari; Müslim, Sünen-i Ebu Davud, 5/100) (Yeb’asü lihazihil ümmeti Alâ ra’si külli mieti senetin men yüceddidü leha diyneha”)

17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

Salahın 6.kademesi iradenin ref’i (kaldırılması); 2.Kölelik Makamı

Salahın 6. kademesindekiler, 5. ve 6. kademedekilerin sahib olduklarına sahibtirler. Salahın 6. kademesindeki Kavim Resulü ne yapması gerektiğini Allah’tan sorabildiği gibi, sormadan da Allah her an kişiye ne yapması gerektiğini devamlı söyler. Allah söyler o yapar. Emri alır, yerine getirir. Emri yerine getirirken kendi aklını kullanır. Aklı fizik vücuduna kumanda eder.

4/NİSÂ-69: Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).
Ve kim, Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.

Kavim resulleri dört teslimle Allah’a teslim olurlar. Rabbimiz, ruh, fizik vücut, nefs ve irade itibarıyla onları teslim alır.

Peygamberler, devrin imamları olan veli resul ve kavim resulleri Rabbimizin özel seçimine tâbidirler, yaratılıştan seçilmektedirler.

28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan’dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.
Peygamberlerin, huzur namazının imamlığını vekaleten üstlenen devrin imamı olan veli resulün ve kavim resullerinin risaleti vehbidir. Kendi gayretleriyle teslimlere ulaşmazlar. Allahû Tealâ onları Kendisine teslim alır. 7 safha ve 4 teslimi onlar için vehbî standartlarda gerçekleştirir. Risâlet ve nübüvvet vehbîdir. Velî resûl de, velî mürşid de velîdir. Fakat velî mürşid, kesbî olarak o noktaya ulaşır. Peygamberler, vekaleten devrin imamı veli resul ve kavim resullerinin dışındaki kişiler (salahın 5.kademesindekiler) teslimlere kesbi olarak ulaşırlar. Yani kendi gayretleri (çalışmaları) sonucunda teslimlere ulaşırlar.

’’Alimler (vehbi olarak irşadla vazifeli devrin imamı ve kavim resulleri) insanlarla Rabb’leri arasında elçidirler.’’ Hadis-i Şerif

28.7- Devrin İmamı;

Her devrin bir imamı (Halifesi, Sultanı) vardır. Devrin imamı, devrinin en büyük mürşididir. Salahın 7.kademesine her devirde 1 kişi ulaşabilir. O devrin imamıdır. Kölelik en üst mertebeye ulaşmış, kişi Allah’ın tasarrufundadır.

Salahın 7.kademesi Tasarruf Rızası; 3.Kölelik Makamı

İnsan ile Allah arasındaki 28. basamağın 7.kademesi Allah’ın en üst rızasına kavuşulan mertebedir. Bu rıza ‘‘tasarruf rızası‘‘dır. Her devirde sadece bir kişi bu rızaya ulaşır. Salahın en üst mertebesi olan tasarruf sadece devrin imamına aittir.
Bütün nebîler tasarruf rızasının sahibidirler. Bütün nebîler, asâleten devrin imamıdırlar. Ama her dönemde Allah’ın nebîleri yoktur. Nebîlerin olmadığı fetret dönemlerinde velî resûller arasında Allah’ın seçtiği, vekâleten atadığı devrin imamı vardır. O da Allah’ın tasarrufundadır.

3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).
Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü’min olanı, mü’min gözükenden) ayırıncaya kadar mü’minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü’min olanla mü’min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah’a ve O’nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için “Büyük Ecir” vardır.

Devrin imamı olan nebi resuller ve devrin imamı olan veli resuller 5 teslimle Allah’a teslim olurlar. Ruhlarını, fizik vücutlarını, nefslerini, iradelerini ve akıllarını Allah’ın teslim aldığı kişilerdir.

Nebi resuller;
Nebi resuller (peygamber resuller): Allahu Teala’nın nübüvvetle (peygamberlikle) vazifeli kıldığı resullerdir. Aynı zamanda risaletle (eçilikle) vazifelilerdir. Eğer resul aynı zamanda bir peygamberse o bir Nebi resuldür.

Peygamberlerin olduğu devirlerde, peygamberler, Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştıran (hidayete erdiren) imamlardır.

21/ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

Bütün nebiler kendi kavimlerinin resulüdür ve aynı zamanda kainatın peygamberidirler. Peygamberlik müessesesi Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile son bulmuştur. O’ndan sonra bir daha peygamber gelmeyecektir.

33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Veli resuller;

Veli resuller (peygamber olamayan mürşid resuller, evliya resuller): Allahu Teala’nın risaletle (elçilikle) vazifeli kıldığı resullerdir. Resul eğer bir peygamber değilse o bir Veli resuldür.

Peygamberlerin olmadığı devirlerde, veli resullerin içinden, Allah’ın tayin ettiği devrin imam‘ı, Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştıran (hidayete erdiren) Vekaleten görevli imamdır.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

7/A’RÂF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki, Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaletle hükmederler.

“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’ı temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)’ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’ı temsilen 40 kişi var.” Hadis-i Şerif

Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin kitabı:
Sayfa-1102: ” Meğer ki, onunla arkadaş olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat, Allah‘ı bilen bir alim, PEYGAMBERLERİN VEKİLİ; HİDAYET İMAMI; ALLAH TARAFINDAN KORUNMUŞ BİR KİMSE OLA. Zira,hali anlatıldığı gibi olan bir zat, hayır öğretendir. Halk-ı kötülüklerden çekindiren ve onları terbiye edendir. ONLAR YÜCE HAKK İLE HALKI ARASINDA BİR ELÇİ VE ONLARI GÖZETİCİDİRLER.”

Peygamberlerin olduğu devrelerde peygamberler (nebiler), peygamberlerin olmadığı devrelerde ise, Allahu Teala bütün kavimlere her devirde gönderdiği resullerden birisini seçer ve hayatta olan veli resul vekâleten huzur namazının imamlığını yapar.

2/BAKARA-253: Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu).
İşte Biz, o resûllerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. Allah, onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Ve Biz, Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler verdik. Ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik (doğruladık). Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine beyyineler (ispat vasıtaları) geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin ayrılığa düştüler. O zaman onlardan kimi îmân etti, kimi de inkâr etti. Eğer Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah, dilediği şeyi yapar.

Huzur namazının imamlığı (imamet) mutlaka dünya üzerinde yaşamakta olan insanlar tarafından gerçekleştirilir. Huzur namazının imamlığı Allahû Tealâ’nın indinde bir görevdir. Hiçbir devirde huzur namazı imamsız kalmaz.

Kim huzur namazının imamlığına tayin edilmişse, o tasarruf rızasının sahibidir. Tasarruf rızasına sadece her devirde bir tek resûl ulaşır. O da ya bir peygamber resûldür ya da velî resûldür. Huzur namazının imamıdır.

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.

Tasarruf rızasına sahip olan devrin imamı Allah’ın seçip gaybı bildirdiği kişidir.

72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehaden.
O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).

72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadan.
Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki.

Allahû Teâlâ, Peygamberlerin olmadığı dönemlerde, kavim resûllerinin arasından devrin imamı olarak seçtiği kişileri daha ötelere geçirterek onların akıllarını da teslim alır.

Tasarrufta olan devrin imamı aklın tesliminden önce iradesini Allah’a teslim etmiştir. Bu nedenle Allah’ın tasarrufunda olan kişinin iradesi yoktur, kendi iradesiyle konuşamaz, kendi iradesiyle bir şey yapamaz. Seçim hakkı yoktur bu sebeple sorumlulukları da yoktur. Kendilerine ne bir menfaat sağlayabilirler, ne de bir zarar verebilirler. Çünkü onlar, tasarruf altındadırlar.

72/CİNN-21: Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ raşedâ(raşeden).
De ki: “Muhakkak ki ben, size bir zarar verme ve sizi irşad etme gücüne malik (sahip) değilim.”

7/A’RÂF-188: Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh(mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
De ki: “Allah’ın dilemesi hariç, ben kendime fayda veya zarar verecek güce malik değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, hayrı mutlaka çoğaltırdım, bana bir kötülük dokunmazdı. Ben ancak mü’min olan kavim için bir nezir (uyaran) ve müjdeleyiciyim.

İnsanlar irşad yoluna kendi talepleriyle girmektedirler ve Rabbimiz, ruh, fizik vücut, nefs ve irade itibarıyla onları teslim alır ve mürşid olurlar.

İradesini Allah’a teslim eden kişi irşad makamının sahibi olmuştur. İradesi Allah’a bağlıdır. Allah söyler o yapar. Emri alır, yerine getirir. Emri yerine getirirken kendi aklını kullanır. Aklı fizik vücuduna kumanda eder. Kendi aklının fizik vücuduna kumanda etmesiyle emri yerine getirir. Allah emir verir kişi kendi aklıyla Allah’ın emrini fizik vücuduna yaptırır. Allah’tan aldığı sözleri tekrar eder. Aklı onları söyletir kendisine.

Salahın 7.kademesinde tasarrufta olan devrin imamı olan kişi için, aklı ona bir şey söyletmez. Allah yaptırır, Allah konuşturur. Her söylediği vahiydir. Aklı fizik vücuduna kumanda etmez.

Allah‘ın tasarrufunda olan kişiye Allah hakimdir. İradenin tesliminden sonra aklınıda Allah’a teslim etmiştir. Bu nedenle aklını kullanamaz. Ona kumanda eden bizatihi Allah’tır. Allah onun vücudunu kullanır.

8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü’minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir.

48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
“Kulum bana nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” (K: [2] Buhârî, Rikak 38).

‘‘O ne derse ben yaparım, Ben ne dersem O yapar.‘‘ Yunus Emre Hz.

”Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Yunus Emre Hz.

”Bana bende demen, ben bende değilem, bir ben vardır benden içeru.” Yunus Emre

”Sen bensen, bende sensem. Ya nicedir bu ayrılık.” Mevlana Hz.

“Ben bu devrin Ahmed’iyim.” Mevlana Hz.

Vekaleten Devrin İmamları bu beş teslimiyeti gerçekleştirmeleri sebebiyle peygamberlerin bütün mirasına sahiptirler. Bu nedenle Peygamber Efendimiz “Kim devrinin imamına (halifesine) biat etmediyse o cahiliyet hükmü ile ölmüştür ya da küfür üzere ölmüştür.” buyurmaktadır.

“El ulamau verasetul enbiya, hukemau ulamau kedau en enbiyaye min fekhihim. Alimler, Resulullah’ın varisleridir, hikmet sahibi alimler, fıkıh açısından nebiler seviyesindedirler.” Hadis-i şerif

28 basamaklık bir islam merdiveninde, kainatın ezeli ve ebedi dini olan Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin 7 safhası ve 4 teslimi, hepsi de farzdır. Bütün sahâbe 7 safhanın 7’sini de yaşamışlardır. Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir.

İslâm ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimidir. 28 basamaklık bir islam merdiveninde 7 safha bu 4 teslimi içerir. İslâm dediğimiz zaman Allah’a ulaşmayı dilemekten, iradenin teslimine kadar 7 safhayı içeren bir bütünü görmekteyiz.

Allah razı olsun.