Kategori arşivi: FURKAN-İHSAN-NİMET

2-ENGELLER

ENGELLER
Hiçbir kavim yoktur ki; insanlar hangi devrede yaşarlarsa yaşasınlar, o kavmin içinde onların dilleriyle konuşan bir resûl bulunmamış olsun.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

Allahu Teala insanların Allah’a ulaşmayı dileyerek, dünya ve ahiret saadetine ulaşmaları için resulleri aracılığıyla tebliğini mutlaka duyurur, herkese tebligat yapılır, tebligatı duymayan yoktur. Öyleyse yaşarken herkese tebligat yapılır. Mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesi, dilemenin farz olduğu herkes tarafından öğrenilir.

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzı), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey’in, in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na’kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.

Her kavim içindeki resûl, Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemeyenleri, cehenneme gitmekle uyarmakta, Allah’a ulaşmayı dileyenleri (amenû olanları) ise cennetle müjdelemektedirler.

6/EN’ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn (munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

“Ben nasıl müjdeliyorsam sizde öyle müjdeleyin, müjdeleyin ki Allah’ın Zatı’na şahit olanlar cennette birlikte olacaklardır.” Hadis-i şerif

Allah’ın irşad etmekle görevli vazifelileri, herkese, şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmaları için Allah’a ulaşmayı dilemeleri doğrultusunda tebligat yaparlar.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

İşte böyle bir dizayn içerisinde bütün insanlara “Allah’a ulaşmayı dileyin. Dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir.” diye mutlaka tebligat ulaşır. “Şirkte kalırsınız, küfürde kalırsınız, dalâlette kalırsınız, hüsranda kalırsınız.” gibi uyarılar mutlaka herkese yapılır.

Bir insan Allah’ın yoluna davet edildiği zaman kabul etmezse, Allahû Tealâ buna seyirci kalmaz, o kişi üzerinde mutlaka engeller oluşturur. Her bir grupta oluşturduğu engeller farklılık gösterir.

Allahu Teala Secde 9’da insanlarda işitme, görme ve idrak etme hassalarını kıldığını ifade ediyor.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Göz, kulak ve kalp vücudumuzdaki uzuvlardır. Allahu Teala Araf 179’da ise bu uzuvlarımızdan bahsetmektedir;

A’RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

İşte Allahû Tealâ, görmemizi, işitmemizi ve idrak etmemizi sağlayan sistemler oluşturmuştur, bunlar uzuvlarımız ve hassalarımızdır. Allahû Tealâ engelleri bu sistemler üzerine yerleştirir.

Başlangıç noktasında hiç kimsede engel yoktur. Akil ve baliğ olan herkese hidayetçiler hidayeti tebliğ ederler.

Tebliğe muhatap olan kişiler 4 grupta toplanır:

1.Grup kişiler: Tebliğe ilgisiz (kayıtsız) kalanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyip, dünya hayatını dileyenler.

Allahu Teala bu kişilerin hassalarına 3 engel koyar. Nefsin kalbindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet konulur, nefsin kalbindeki semi (işitme) hassası ve nefsin kalbinde idrak hassası mühürlenir.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

45/CASİYE-23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?

2.Grup kişiler: Tebliği yalanlayanlar, kavga edenler ( kendilerine tebliğ yapanlara karşı çıkanlar).

Allahu Teala bu kişilerin uzuvlarının üzerine 3 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, kalbe idrake mani olan ekinnet konulur.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

3.Grup kişiler: Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemesini engelleyenler (hidayetten men edenler).

Allahû Tealâ bu kişilerin hem hassalarına hem de uzuvlarına 6 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture konulur, nefsin kalbindeki basar hassasının üzerine gışavet konulur, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, nefsin kalbindeki semi hassası mühürlenir, nefsin kalbi mühürlenir ve nefsin kalbine idrake mani olan ekinnet konulur.

7/A’RAF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

4.Grub kişiler: Tebliği duyduğu an, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerdir. Bu kişiler 1 furkan alır (kalbine ihbat koyulur.)

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

Bir kişi, Allah’ın koyduğu engeller oluştuktan sonra aklı başına gelip de Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur?

Allahû Tealâ o zaman o kişinin eskiden olan hatasını dikkate almaz. Eğer o kişi ölmeden evvel (hayattayken) Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ ilk 3 grubun üçünde de hangi engeli koymuşsa, o engeli mutlaka kaldırır.

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesine göre 5. 6. ve 7. basamaklarda peş peşe hassaları ve uzuvlarındaki engelleri kaldırılır ve kişiye 7 tane furkan verilir. Furkan, doğruyu yanlıştan ayırma özelliğidir (hak ile batılı ayırma özelliği).

Furkan sahibi kılınmak tüm engellerin kaldırılması demektir. 7 furkanın sahibi olan kişi işiten ve akleden birisi haline gelir.

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ (Sahihi Buhari,1.cilt,39)

Allahû Tealâ affedicidir. Kişi ne kadar günah işlerse işlesin; eğer o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse o kişinin gideceği yer cennettir. Çünkü Allah o kişinin günahlarını örtecektir.

Kişi Allaha ulaşmayı dilediği an, Allahû Tealâ o kişiye Rahmân esmasıyla tecelli eder ve furkanlar vererek bütün günahlarını Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince örter. Kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileği ile sevapları günahlarından fazla olur. Ve sevapları günahlarından fazla olduğu için gideceği yer cennet olur.

23/MU’MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

Cennete sadece takva sahipleri girer. Rum 31’e göre Allah’a ulaşmayı dileyen takva sahibidir. Takva sahipleri Kaf 31,32’ye göre cennete girer.

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

Tebliğe muhatap olduktan sonra Allah‘a ulaşamayı dilememesi sonucu engeler koyulan bu 3 grub kişilerin daha sonra Allah’a ulaşmayı dilemesi halinde;

1.Grup kişiler: Tebliğe ilgisiz (kayıtsız) kalanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyip, dünya hayatını dileyenler.

Hassalarına 3 engel koyulan, fakat sonradan (aklını kullanıp ta) Allah’a ulaşmayı dileyen kişiler 4 furkan alır. (3 furkan+1 ihbat=4 furkan.)

1.Furkan: Nefsin kalbindeki basar hassasının üzerindeki gışavet alınır,
2.Furkan: Nefsin kalbindeki semi hassasının üzerindeki mühür açılır,
3.Furkan: Nefsin kalbindeki mühür açılır,
4.Furkan: Nefsin kalbine fıkıh etmesi için ihbat koyulur.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

6/EN’ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

2.Grup kişiler: Tebliği yalanlayanlar, kavga edenler ( kendilerine tebliğ yapanlara karşı çıkanlar).

Uzuvlarına 3 engel koyulan, fakat sonradan (aklını kullanıp ta) Allah’a ulaşmayı dileyen kişiler 4 furkan alır. (3 furkan+1 ihbat=4 furkan.)

1.Furkan: Kişinin baş gözlerindeki (göz uzvundaki) hicap-ı mesture alınır,
2.Furkan: Kişinin baş kulaklarındaki (kulak uzuvlarındaki) işitmeye mani olan vakra alınır,
3.Furkan: Kalbindeki idrake mani olan ekinnet alınır,
4.Furkan: Nefsin kalbine fıkıh etmesi için ihbat koyulur.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

27/NEML – 81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

3.Grup kişiler: Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemesini engelleyenler (hidayetten men edenler).

Uzuvları ve hassalarına 6 engel koyulan, sonradan (aklını kullanıp ta) Allah’a ulaşmayı dileyen kişiler 7 furkan alır. (6 furkan+1 ihbat=7 furkan)

1.Furkan: Kişinin baş gözlerindeki (göz uzvundaki) hicap-ı mesture alınır,
2.Furkan: Nefsin kalbindeki basar hassasının üzerindeki gışavet alınır,
3.Furkan: Kişinin baş kulaklarındaki (kulak uzuvlarındaki) işitmeye mani olan vakra alınır,
4.Furkan: Nefsin kalbindeki semi hassasinin üzerindeki mühür açılır,
5.Furkan: Nefsin kalbindeki mühür açılır,
6.Furkan: Kalbindeki idrake mani olan ekinnet alınır,
7.Furkan: Nefsin kalbine fıkıh etmesi için ihbat koyulur.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

7/A’RAF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

11/HUD-23:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Rab’lerine ihbatla huşû duyanlar (kalplerine ihbat konulanlar, razı ve itaatkâr olanlar), işte onlar, cennet ehlidir. Onlar, orada ebedî kalanlardır..
Allahu Teala, 3 grubtaki kişilerin dilemeleri halinde, o kişilerin irşad makamına baktığı zaman görmeyen gözlerini, irşad makamını görür hale getirir. İrşad makamının sözlerini işitmeyen kulaklarını, irşad makamının söylediklerini işitir hale getirir. İrşad makamının sözlerini idrak edemeyen, kalplerine indiremeyen insanların, Allah’ın söylediklerini idrak eder, mürşidlerin söylediklerini idrak eder hale getirir.

“Mü’min kulağından sulanır.” Hadis- i şerif

“Allah bir kula hayır murad etti mi; onun kalbinin kilidini açar, yakin ve sıdkı yerleştirir. Kalbini işitir ve idrak edecek bir hale koyar. Kalbini salim lisanını sadık ve gidişatını sağlam ve müstakim kılan Kur’an-ı doyurucu ve kalbini görüntü kılar.” Hadis-i şerif

Bu üç grubun haricinde durumlarına göre kalpleri tab edilenler vardır;

Kalpleri tab edilenler;
1.Grub kişiler; İki kere hidayete erdikten sonra tekrar Allah’ın yolundan ayrılanlar (fıska düşenler).
2.Grub kişiler (fitne, fesat çıkartanlar); Kendileri Allaha ulaşmyı dilemedikleri gibi, başkalarını da Allah’ın yolundan men edenler (Allah’ın Resûlü’nü yalancılıkla ve sahtekârlıkla suçlayanlar, hiç bir zaman dilemeyecek olanlar, hidayete ulaşmaları mümkün olmayanlar).
1-Kalpleri tab edilenler;
1-1.Grub kişiler; İki kere hidayete erdikten sonra tekrar Allah’ın yolundan ayrılanlar (fıska düşenler).
Kişi hidayete erdikten sonra, şeytanın tesiriyle zikrini aksatırsa yavaş yavaş düşme başlar. Ne zamanki kişi zikrini tamamen bırakır, ibadetlerini yerine getirmez ve artık irşad makamından şüphe duymaya başlarsa fıska düşer, Allah’ın yolundan ayrılır. Bu birinci düşüş ikinci fısktır. Bakara 257 de bildirildiği gibi fıska düşen kişinin nefs tezkiyesine paralel olarak, ruhun Allah’a ulaşmasıyla birlikte %51 nura ulaşan nefsinin kalbi, nurdan tekrar zulümata yani karanlığa çıkarılır, böylece fıska, küfre düşer ve tagutu dost edinir.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

16/NAHL-106: Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şereha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.

Allah birinci düşüşten sonra kişiye hidayete ermesi için ikinci bir hak tanır. Kişi bu hakkı kullanıp hidayete erdikten sonra yeniden küfre dönerse ikinci düşüşü yaşar ve bu üçüncü fısktır. Bu kişiye Allah tekrar hak tanımaz ve o kişinin kalbini tabeder (açılmamak üzere mühürler). Bu kişi dalalet üzere ölür. Artık hidayete ermesi mümkün değildir. Fıska düşmenin üç temel şartı; irşad makamından, Allah’tan ve Allah’ın âyetlerinden şüphe etmektir.Tabetmek, 3. fısktan sonraki bir olaydır.

4/NİSÂ-137: İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.

16/NAHL-108: Ulâikellezîne tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve ebsârihim, ve ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
İşte onlar, Allah’ın kalplerini, işitme hassalarını ve görme hassalarını tabettiği (mühürlediği) kimselerdir. Ve işte onlar; onlar, gâfillerdir.

1-Kalpleri tab edilenler;
1-2.Grub kişiler (fitne, fesat çıkartanlar); Kendileri Allaha ulaşmyı dilemedikleri gibi, başkalarını da Allah’ın yolundan men edenler (Allah’ın Resûlü’nü yalancılıkla ve sahtekârlıkla suçlayanlar, hiç bir zaman dilemeyecek olanlar, hidayete ulaşmaları mümkün olmayanlar).

Kalpleri tamamen bir daha dönülmeyecek bir noktaya ulaşmış olan insanlardır (kalpleri tab edildiği için, Allah’a ulaşmayı dilemeleri artık mümkün değil, hep engellerle yaşayacak olan kişiler, kurtuluşu olmayan kişiler).

Bir insan kendisine yapılan tebliğe cevap vermediği ve tartışmaya girdiği gibi, bunun ötesinde başka insanları da Allah’ın yolundan çevirmeye kalkıyorsa, bu konuda bir gayretin sahibiyse, “Ruh çıkınca insan ölür, hayattayken ruhun Allah’a ulaşması diye bir şey yoktur, ruh ancak ölümle Allah’a ulaşır” diyorsa ve Allah’ın Resûlü’nü yalancılıkla ve sahtekârlıkla suçluyorsa; bunlar hem Allahû Tealâ’nın söylediklerine karşı çıkmış olurlar ve bununla kalmayıp hem de başka insanların da Allah’a ulaşmayı dilemelerine mâni olarak, o cennete girecek olan insanların (Allah’a ulaşmayı dileseler hepsi cennete girecekler) cehenneme gitmelerine sebebiyet verirler.
Bu sebeple Allahû Tealâ tüm engellerin ötesinde yeryüzünde fesat çıkartan bu insanların kalplerini tab eder. Onların artık geri dönüşü, hidayete ulaşmaları mümkün değildir.

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.
4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
47/MUHAMMED-24: E fe lâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.
Hâlâ Kur’ân’ı tefekkür etmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?

İşte o büyük lânetle lânetlenenler, başka insanların dalâlette kalmalarını temin eden, bilerek ve isteyerek hidayeti gizleyen ve başka insanların Allah’a ulaşmasına bilerek ve isteyerek mâni olanlardır. Bu kişilerin cezası kat kat artacaktır.

33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık.”
33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).
Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitap’ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
Allahu Teala‘nın koyduğu bu engeller oluştuktan sonra kişi aklını kullanmayıp ta hala Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa akibeti ne olur?
Bu 3 gruptaki kişilerin Allah’a ulaşmayı dilememeleri halinde cehennemden kurtuluşları mümkün değildir. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri takdirde, Yunus 7 ve 8′ e göre cehenneme giderler.

10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YUNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

İsra 45,46 ve Araf 179′ daki kişiler (yalanlayan, engelleyip fesad çıkaranlar) Allah’a ulaşmayı dilemedikleri takdirde, Rad 25, Nisa 167,168,169’a göre cehennemin daha alt katlarına giderler.

13/RAD-25: Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri).
Onlar, misaklerinden sonra (Allah’a ruhlarını teslim edeceklerine dair ezelde Allah’a misak verdikten sonra) Allah’ın ahdini bozarlar (ruhlarını Allah’a ulaştırmazlar). Ve Allah’ın, O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm’e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.

Çünkü Allahu Teala, bu kişilerin Allaha ulaşmayı dilememeleri sebebiyle amellerini boşa çıkartmıştır.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: “Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” diye vahyolundu.

İşte Allah ile olan ilişkilerimizde, ya Allah’a ulaşmayı dileyip sonsuz bir mutluluğa ulaşırız, ya da Allah’a ulaşmayı dilemeyip, bunun neticesinde Allah’ın bize koyduğu engellerle hem bu dünya da hem de ahirette sevgisiz, mutsuz bir yaşamı tercih ederiz.

Allah’a ulaşmayı dileyin tebliği, dileyen kişi için cennet müjdesidir.

YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

YUNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

Dilemeyen kişi için ise cehenneme gideceği ikazıdır.

Allahu Teala bizi çok seviyor ve mutlaka mutlu olmamızı ve kurtuluşa ermemizi istiyor. Tebliğe muhatab olan kişi ancak Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde bu sevgiyi ve mutluluğu yaşayabilir. Allah ona mükafat olarak o sonsuz sevgisini verir. O kişiyi bu dünyada mutlu kıldığı gibi, cennetinde de ebedi olarak mutlu geçen sonsuz bir yaşama ulaştırır…
Allah razı olsun.