Kategori arşivi: FURKAN-İHSAN-NİMET

1-FURKANLAR

FURKANLAR
Hiçbir kavim yoktur ki; insanlar hangi devrede yaşarlarsa yaşasınlar, o kavmin içinde onların dilleriyle konuşan bir resûl bulunmamış olsun.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

Allahu Teala insanların Allah’a ulaşmayı dileyerek, dünya ve ahiret saadetine ulaşmaları için resulleri aracılığıyla tebliğini mutlaka duyurur, herkese tebligat yapılır, tebligatı duymayan yoktur. Öyleyse yaşarken herkese tebligat yapılır. Mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesi, dilemenin farz olduğu herkes tarafından öğrenilir.

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzı), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey’in, in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na’kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.

Her kavim içindeki resûl, Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemeyenleri, cehenneme gitmekle uyarmakta, Allah’a ulaşmayı dileyenleri (amenû olanları) ise cennetle müjdelemektedirler.

6/EN’ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

“Ben nasıl müjdeliyorsam sizde öyle müjdeleyin, müjdeleyin ki Allah’ın Zatı’na şahit olanlar cennette birlikte olacaklardır.” Hadis-i şerif

Allah’ın irşad etmekle görevli vazifelileri, herkese, şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmaları için Allah’a ulaşmayı dilemeleri doğrultusunda tebligat yaparlar.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

İşte böyle bir dizayn içerisinde bütün insanlara “Allah’a ulaşmayı dileyin. Dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir.” diye mutlaka tebligat ulaşır. “Şirkte kalırsınız, küfürde kalırsınız, dalâlette kalırsınız, hüsranda kalırsınız.” gibi uyarılar mutlaka herkese yapılır.

Bir insan Allah’ın yoluna davet edildiği zaman kabul etmezse, Allahû Tealâ buna seyirci kalmaz, o kişi üzerinde mutlaka engeller oluşturur. Her bir grupta oluşturduğu engeller farklılık gösterir.

Allahu Teala Secde 9’da insanlarda işitme, görme ve idrak etme hassalarını kıldığını ifade ediyor.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Göz, kulak ve kalp vücudumuzdaki uzuvlardır. Allahu Teala Araf 179’da ise bu uzuvlarımızdan bahsetmektedir;

A’RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

İşte Allahû Tealâ, görmemizi, işitmemizi ve idrak etmemizi sağlayan sistemler oluşturmuştur, bunlar uzuvlarımız ve hassalarımızdır. Allahû Tealâ engelleri bu sistemler üzerine yerleştirir.

Başlangıç noktasında hiç kimsede engel yoktur. Akil ve baliğ olan herkese hidayetçiler hidayeti tebliğ ederler.

Tebliğe muhatap olan kişiler 4 grupta toplanır:

1.Grup kişiler: Tebliğe ilgisiz (kayıtsız) kalanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyip, dünya hayatını dileyenler.

Allahu Teala bu kişilerin hassalarına 3 engel koyar. Nefsin kalbindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet konulur, nefsin kalbindeki semi (işitme) hassası ve nefsin kalbinde idrak hassası mühürlenir.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

45/CASİYE-23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?

2.Grup kişiler: Tebliği yalanlayanlar, kavga edenler ( kendilerine tebliğ yapanlara karşı çıkanlar).

Allahu Teala bu kişilerin uzuvlarının üzerine 3 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, kalbe idrake mani olan ekinnet konulur.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

3.Grup kişiler: Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemesini engelleyenler (hidayetten men edenler).

Allahû Tealâ bu kişilerin hem hassalarına hem de uzuvlarına 6 engel koyar. Kişinin baş gözlerine (göz uzvuna) hicab-ı mesture konulur, nefsin kalbindeki basar hassasının üzerine gışavet konulur, kişinin baş kulaklarına (kulak uzuvlarına) işitmeye mani olan vakra konulur, nefsin kalbindeki semi hassası mühürlenir, nefsin kalbi mühürlenir ve nefsin kalbine idrake mani olan ekinnet konulur.

7/A’RAF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

4.Grub kişiler: Tebliği duyduğu an, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerdir. Bu kişiler 1 furkan alır (kalbine ihbat koyulur.)

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

Bir kişi, Allah’ın koyduğu engeller oluştuktan sonra aklı başına gelip de Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur?

Allahû Tealâ o zaman o kişinin eskiden olan hatasını dikkate almaz. Eğer o kişi ölmeden evvel (hayattayken) Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ ilk 3 grubun üçünde de hangi engeli koymuşsa, o engeli mutlaka kaldırır.

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesine göre 5. 6. ve 7. basamaklarda peş peşe hassaları ve uzuvlarındaki engelleri kaldırılır ve kişiye 7 tane furkan verilir. Furkan, doğruyu yanlıştan ayırma özelliğidir (hak ile batılı ayırma özelliği).

Furkan sahibi kılınmak tüm engellerin kaldırılması demektir. 7 furkanın sahibi olan kişi işiten ve akleden birisi haline gelir.

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ (Sahihi Buhari,1.cilt,39)

5.6.7. basamaklar günahların örtüldüğü basamaklardır. Allahû Tealâ affedicidir. Kişi ne kadar günah işlerse işlesin; eğer o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse o kişinin gideceği yer cennettir. Çünkü Allah o kişinin günahlarını örtecektir.

Kişi Allaha ulaşmayı dilediği an, Allahû Tealâ o kişiye Rahmân esmasıyla tecelli eder ve furkanlar vererek bütün günahlarını Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince örter. Kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileği ile sevapları günahlarından fazla olur. Ve sevapları günahlarından fazla olduğu için gideceği yer cennet olur.

23/MU’MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

Cennete sadece takva sahipleri girer. Rum 31’e göre Allah’a ulaşmayı dileyen takva sahibidir. Takva sahipleri Kaf 31,32’ye göre cennete girer.

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.
Tebliğe muhatap olduktan sonra Allah‘a ulaşamayı dilememesi sonucu engeler koyulan bu 3 grub kişilerin daha sonra Allah’a ulaşmayı dilemesi halinde;

5.Basamakta;
1.Furkan, 1.ihsan kişinin baş gözlerindeki hicab-ı mesture alınır.

  1. furkan, 2.ihsan nefsin kalbindeki basar hassasının üzerindeki gışavet alınır.

17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

6/EN’ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)

27/NEML – 81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.

“Ey semavat ve arzın Yaratıcısı! Celâlin ve Yüzün Nuru Hakkı için kitab’ınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü Hakk’ı bulmakta bana ancak Sen yardım edersin, onu bana ancak Sen nasip edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak Büyük ve Yüce Olan Allah’tandır.” (K: Kütübi Sitte, Hadis No: 1834, Kategori: Dua Bölümü/Üzüntü Ve Tasa Halinde Dua).

“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

6.Basamakta;

  1. furkan, 3. ihsan kişinin kulak uzuvlarının (baş kulaklarının ) üzerindeki işitmeye mani olan vakra alınır.
    4.furkan, 4.ihsan nefsin kalbindeki semi hassası üzerindeki mühür açılır.

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

6/EN’AM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah’tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

“Allah’ım, kalbimi nurlu kıl, lisanımı nurlu kıl, bakışımı nurlu kıl, işitmemi nurlu kıl.” (C. Sağir-1513).

7.Basamakta;

  1. furkan, 5. ihsan nefsin kalbindeki mühür açılır.
    6 .furkan , 6. ihsan kalbindeki idrake mani olan ekinnet alınır.
    7.furkan 7. ihsan nefsin kalbindeki ekinnetin yerine ihbat konulur.

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir azap vardır.

17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

11/HUD-23:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Rab’lerine ihbatla huşû duyanlar (kalplerine ihbat konulanlar, razı ve itaatkâr olanlar), işte onlar, cennet ehlidir. Onlar, orada ebedî kalanlardır..

Allahu Teala o kişinin irşad makamına baktığı zaman görmeyen gözlerini, irşad makamını görür hale getirir. İrşad makamının sözlerini işitmeyen kulakları, irşad makamının söylediklerini işitir hale gelir. İrşad makamının sözlerini kalplerine indiremeyen insan, Allah’a ulaşmayı diledikten sonra Allah’ın söylediklerini idrak eder, mürşidlerin söylediklerini idrak etmeye başlar.

Allahu Teala Kalbin idrak etme hassası için de Kur’ân-ı Kerim’de kalp kelimesini kullanıyor. Kalbin kendisi için de (idrak etme merkezi olan kalbin bizatihi kalp adıyla kendisi içinde) gene kalp kelimesini kullanıyor.

“Mü’min kulağından sulanır.” Hadis- i şerif

“Allah bir kula hayır murad etti mi; onun kalbinin kilidini açar, yakin ve sıdkı yerleştirir. Kalbini işitir ve idrak edecek bir hale koyar. Kalbini salim lisanını sadık ve gidişatını sağlam ve müstakim kılan Kur’an-ı doyurucu ve kalbini görüntü kılar.” Hadis-i şerif

Yunus suresinin 7.ayet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin kalbinde Allah’ın âyetleri yoktur.

“Fakir, malı olmayan değil, kalbinde Allah’ın âyetleri bulunmayandır.” Hadis-i şerif

Ve irşad makamını idrak edemez.

47/MUHAMMED-16: Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ harecû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.
Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah’ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.

Dünya hayatında gözleri gören, kulakları duyan ve idrak edebilen kişi canlı ve hayatta. Ama manevî açıdan Allah’a ulaşmayı dilememişse kör, sağır ve dilsiz yani ölüdür.

2/BAKARA-18: Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).
Sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar, (Rab’lerine) dönmezler.

35/FÂTIR-22: Ve mâ yestevîl ahyâu ve lel emvât(emvâtu), innallâhe yusmiu men yeşâu, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûr(kubûri).
Ve hayy (diri) olanlar ve ölüler eşit olmaz. Muhakkak ki Allah, dilediğine işittirir. Ve sen, kabirlerde (mezarlarda) olanlara işittirici değilsin.

8/ENFÂL-22: İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Muhakkak ki; Allah katında, (yerde yürüyen) hayvanların en şerrlisi (kötüsü) akıl etmeyen sağır ve dilsizlerdir.

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri ;
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki Allah’a kim hizmet edecek? Ey ölü! Ey Toprak! Yakında üzerinde gezilen bir toprağa dönüşeceksin! Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin, beşikten mezara taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin, bunun sebebi senin sağır olmandır!…“

Allah’a ulaşmayı dileyen kişi için ise; durum farklıdır. Allahu Teala, o kişiyi dilemesi halinde birkaç dakika içinde gören, işiten ve idrak eden bir kişi haline getirir. İşte Allahû Tealâ o kişiyi ölüyken diriltir, kişi hayata döner.

8/ENFÂL-24: Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va’lemû ennallâhe yehûlu beynel mer’i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), Allah ve Resûl’ü sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman (davete) icabet edin! Ve Allah’ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve muhakkak sizin O’na haşrolunacağınızı bilin! (Hepinizin ruhu Allah’ta toplanacak ve Allah, ruhlarınıza meab olacak.)

6/EN’ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem’î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah’a döndürülür.)

6/EN’ÂM-122: E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ölü (Allah’a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.

“Allah’ı zikreden mü’min diriye, Allah’ın zikrinden gafil olan kişi ölüye benzetilmiştir.” Hadis-i şerif

“Gafillerin arasında Allahü Tealayı anan , ölüler arasında canlı gibi, kuru ağaçlar arasında yeşil ağaç gibi , harpten kaçanlar arsında harbeden asker gibidir.” (Hadis-i şerif-Ebu Nuaym)

Sistemleri değiştirecek olan, kör gözleri açacak olan, görme hassasını görür hale getirecek olan, işitme hassasını işitir hale getirecek olan, idraksızlığı idrak eder hâle getirecek olan Allah’tır. O kişi Allah’a ulaşmayı dilemedikçe Allah hiçbir zaman bunları yapmayacaktır. Hiç kimse de o kişileri hidayete erdiremez. Onlar, hidayete ermeyi dilemedikçe, Allah bu işlemleri hiçbir zaman yapmayacağı için, kişi ebediyen dalâlette kalacaktır.

İşte böyle bir dizaynda Allah ile olan ilişkilerimizde, kim Allah’a ulaşmayı dilerse, engellerin mahiyeti ne olursa olsun, dilediği anda bütün engelleri aynı anda kaldırılır. İşte Allahû Tealâ’nın 7 tane furkanı bu standartlarda gerçekleşir.
Allah razı olsun.