Kategori arşivi: İSLAMIN 7 SAFHASI

03-İSLAMIN İKİNCİ 7 BASAMAĞI

İSLAMIN İKİNCİ 7 BASAMAĞI

Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, İslam 7 safha ve 4 teslimden oluşur.

1.safha: Allah’a ulaşmayı dilemek (3.basamak)
2.safha: Mürşide tâbî olmak (14.basamak)
3.safha: Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşması (1.teslim)
(21.ve 22.basamaklar)
4.safha: Fizik vücudun (vechin) teslimi (2.teslim)(25.basamak)
5.safha: Nefsin teslimi (3.teslim)(26.basamak)
6.safha: İhlasa, İrşada ulaşmak
7.safha: İradeyi Allah’a teslim etmek (4.teslim)(28.basamağın
4.kademesi)

“Kur’ân-ı Kerim’i bütünüyle ifade eden bir süre var mıdır?” diye bir sual sorulduğunda, bu sualin cevabı; Vel Asr Suresidir.

28 basamaklık bir İslâm merdiveninin bütünü, Vel Asr Suresinin içindedir.

103/ASR-1: Vel asrı.
Asra yemin olsun.

103/ASR-2: İnnel insâne le fî husrin.
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.

103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.

İmam-ı Şafi Hz.leri buyuruyor ki; “Kur’ân-ı Kerim kaybolmaz. Artık böyle bir şey mümkün değil. Ama kaybolmuş olsaydı, o zaman Vel ‘Asr Suresi bütün Kur’ân-ı Kerimi anlatmak için yeterdi”.

  1. basamaktan, 14. basamağa kadar, “nefs tezkiyesi yapanların (nefsi ıslah edici amel işleyenlerin)“ bölümü bulunmaktadır.

O halde; Kur’an-ı Kerim‘deki açıklamaları ile 28 basamaklı bir dizaynda, ikinci 7 basamak olan “nefs tezkiyesi yapanları (nefsi ıslah edici amel işleyenleri)“ incelersek;

8.Basamakta; 8. ihsan Allah kişinin kalbine ulaşır.

64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadan (kimseye) bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a âmenû olursa Allah, onun kalbine ulaşır (hidayet eder). Ve Allah, herşeyi bilendir.

“Ben yerime, göğüme sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım.” ( Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfûa, 301).

9.Basamakta; 9. ihsan kişinin kalbinin nur kapısı Allah’a çevrilir.

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).

“Ey kalbleri döndüren Allah’ım, kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” (Tirmizi, Da’avat 135, (3581)

10.Basamakta; 10.ihsan kişinin göğsünden kalbine nur yolu açılır.

6/EN’AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Sahâbe Allah’ın Resûl’üne soruyor: “Ey Allah’ın Resûl’ü göğsün şerh edilmesi ne demektir?” Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’in cevabı: “Kişinin Allah’tan bir nur üzere olmasıdır.”

11.Basamakta; 11.ihsan kişi zikir yaptıkça rahmet nurları kalbe girmeye başlar.

39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur. Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlettedirler.

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.

Kişi “Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ın ismini zikrettiği zaman o kalbe Allah’ın katından rahmetle fazl isimli iki nur gelir. Bu nurlar kalbe kadar ulaşırlar, fakat kalbin içine sadece rahmet nuru sızabilir. Salavat, Allah’ın katından aldığı yükü (rahmeti) o kişinin kalbine boşaltır.

“Ümmetimin içerisinde ilk tatbikattan kaldırılacak emanet ve huşûdur. Öyle olacak ki, gaybde rahmân’a huşû duyan hemen hemen hiç kimseyi görmeyeceksiniz.”

Müzemmil suresinin 8.ayeti kerimesine göre Allah’ın ismiyle “ALLAH, ALLAH, ALLAH ” diye zikretmek üzerimize farz kılınmıştır. Bu ayeti kerimeye göre ruhun Allah’a ulaşması zikre bağlıdır.

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

Hasan Basri K.S. ve Hikmetli sözleri
“Zikir Allah Rasulünün Hz Ebu Bekir ile hicretlerinde sevr mağarasında Ebubekir es Sıddika tavsiye ettiği şekilde yapılmalı;
—YA Eba Bekr dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH ALLAH ALLAH de.”

Günün yarısından fazla zikretmek te farzdır;

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

İslam Allah’a teslim olmaktır ve bütün teslimler yani 4 teslim zikre bağlıdır. Allah-u Teala’yı zikretmenin daimi yapılması emrediliyor. Nisa Suresinin 103. âyet-i kerimesi gereğince daimî zikir farzdır;

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah’ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.

12.Basamakta; 12.ihsan %2 nurla huşu oluşur.

57/HADİD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten veya zikirden kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

“Hikmet sahibi ulemanın meclisinde bulunmak, kelamını işitmek üzerinize farz kılındı. Muhakkak ki Allah, onların meclisinde bulunan ölü kalpleri hikmet nuruyla diriltir. Yağmur suyunun toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri bu şekilde diriltir.”

13.Basamakta; hacet namazının kılınması ile mürşid gösterilir.

Mürşid farzdır;

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Peygamber Efendimiz (SAV); “Benim murebbim (mürşidim) olmasaydı ben de Rabbime arif olamazdım.”

”Benden sonra nebi gelmeyecek, âlimler gelecek, halifeler gelecek. Onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih Buhari 1.cilt 1409.Hadis)

Risale-i halidiyye-İmam Mevlana Halid-i:
“Bu tarîkatta râbıtasız sülûk çok müşkildir. Hak Sübhanehû ve Tealâ;
(Vebtegû ileyhil-vesîlete: Allaha yaklaşmaya vesîle arayın! ) (5/Mâide: 35) buyurmuştur. Padişahlar huzuruna bile vasıtasız girmek müşkül olunca, Cenâb-ı Hakkın huzuruna girmek için vesîle bir-zarûre lâzımdır…
….Mürşid-i aramak dahi şeriatın emridir.

Abdulkadir Geylani Hz.nin Müridlerin kitabı:
S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir. RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir……..
…..Bir ŞEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip olduğu kişi. Bir uyan ola, bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s.) den BERİ BÖYLEDİR, KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTİR.”

Hidayete ermek için mürşid farzdır. Mürşitler vesiledirler, Devrin imamları ise insanları Allah’a ulaştırır, hidayete erdirir;

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

“Her devirde zamanın halifeleri gelecekler. Onlar size ruh verecekler, onları arayın, bulun. Her kim zamanın imamına arif olmazsa o cahiliyet üzere ölür.” (Hadis-i şerif)

“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’ı temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)’ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’ı temsilen 40 kişi var.” (Hadis-i şerif)

Mürşidi Allah tayin eder;

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun aslı);
“Dikkat edilirse Mürşid-i kâmil’in anne-babadan çok daha mühim olduğu görülür.
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimizin:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.” buyurmaları bu hakikatın bir ifadesidir ve intisab bu bakımdan lüzumludur. Tasavvuf, Allah sevgisine yegâne vesiledir…
…Rehber bulununcaya kadar aramak icabediyor…
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu. Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.

Meselâ çocuk annesini emiyor. Annesi: “Sütü ben verdim.” diyebilir mi? “Ben verdim” dese, peki ona sütü kim verdi? Evet hakikaten çocuğu annesi emzirdi ama, süt ona ait değil. Sütü vereni kimse düşünmüyor. Her şeyde Allah-u Teâlâ’nın ikram ve ihsanı vardır.
Mürşid de böyledir, bir ana gibidir. Nasipdar olanlara Allah-u Teâlâ’nın ezelden yerleştirdiği nasiplerini verir. Kendisine ait hiçbir nesnesi yoktur. Mürşidleri de Mürşid-i kâmil yetiştirir. “

Mürşid Allah’tan istenir;
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Abdulkadir Geylani: El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri:”62.Sobhet Tevhidin hakikati (4)
Sohbet yeri:Medrese, Sohbet tarihi:6 Recep, 546/1151, Cuma sabahı:
Hikmet yurdundasınız Abdülkadir(r.a) buyurdu:
Ey Allah’ın kulları! Sizler hikmet yurdunda bulunuyorsunuz, bu bakımdan bir aracıya (vesileye) ihtiyacınız bir zorunluluktur. Mabudunuzdan gönül hastalıklarınızı muayene edecek bir doktor, sizleri tedavi edecek bir tabip, sizi Allah’a yaklaştıracak, Allah için terbiye edecek, Allah’a yakınlık perdesine yaklaştıracak, O’nun kapısındaki kapıcılara götürecek BİR REHBER İSTEYİN.” (El-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.485,huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Mürşidi Allah gösterir;

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

“Üstâdlarımız (hocalarımız); “Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.” (İbn-i Âbidîn)

“Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem.) Beni gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira şeytan benim suretime giremez ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.” (Müzekki-n-Nüfus, s.551)

“Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra
halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.” Hadis-i şerif

“Bir kimsenin Allahû Teâlâ’dan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki rekât hâcet namazı kılsın. Sonra Allahû Teâlâ’ya senâ (hamd)da bulunsun ve Peygambere salâvât getirsin.” (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle;
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur. Namazın kapısını abdestinle, Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:
Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptir, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar, SANA YOL GÖSTERİR; kapıları açar, yolunu aydınlatır. ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.”

Mevlana C.Rumi Hz.;
“Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur. Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.”

Huşu sahibi olan kişinin hacet namazı kılması halinde , Allahu Teala ona mutlaka mürşidinin gösterir. Hacet namazı hayatta olan bir mürşide işaret eder. Mürşid hayatta olmalıdır, yaşıyor olmalıdır.

17/İSRÂ-71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav) de buyuruyor ki;
“Herkes kendi zamanlarının imamları ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çağrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)

“Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbi olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Hadîs-i Şerif)

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) Hz.leri yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.) buyuruyor. (Hadis-i şerif)

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani hz.lerinin ”ÖTELERDEN HABERLER” orj.adı ”SIRR’ÜL ESRAR” kitabından Abdulkadir Akçiçek çevirisi;
“Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hayatta olsaydı doğrudan alınacak ondan alınırdı. Gayrına ihtiyaç kalmazdı. Öbür aleme intikal ettikten sonra, tecerred haline geçiyor, bizzat kendisi ile bağ kurulmuyor. İRŞADA MEMUR VELİLER de aynıdır. Onlar da bu alemden göçüp gidince, İRŞAD OLACAK OLMAZ. ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA! DEĞİLSEN BİR ANLAYANI ARA…”

Hayatta olan velinin, Peygamber S.A.V.EFENDİMİZ’ le her bakımdan ilgisi vardır. TAM VERASET HALİ BUNU GEREKTİRİR. Hayatta olduğu müddet o veraseti ve irşad makamını, idare eder.”

Bakara suresinin 45. ayet-i kerimesine göre mürşidi rahmetli olan kişi HACET NAMAZI ile mürşidini Allah’tan istemesi gerekir. Eğer kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa huşu sahibi değildir ve sabırla hacet namazı kılsada Allahû Tealâ o kişiye mürşidini göstermez, o kişi mürşidine ulaşamaz.

İmam Şa’ranî Hz.; “…Eğer sadık olursa Allah’a vasıl olur. Yoksa bin mürşid bir araya gelse bile bu adamı vuslata erdiremez.“

14.Basamakta; mürşidin önünde tövbe edilir.

25/FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

57/HADÎD-28 Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullahe ve âminû bi resûlihi yu’tikum kifleyni min rahmetihi ve yec’al lekum nûren temşûne bihi ve yagfir lekum, vallahu gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler), Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve O’nun Resûl’üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve sizin için, onunla beraber yürüyeceğiniz nur kılsın (versin). Ve sizi mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin). Ve Allah; Gafûr’dur, Rahîm’dir.

Sahabe-i Kiram, kainatın en büyük mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuşlar.

48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu
alâ nefsih (nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (tâbiiyetini) bozarsa o taktirde, sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu’minâtu yubâyı’neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey’en ve lâ yesrıkne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye’tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya’sîneke fî ma’rûfin fe bâyı’hunne vestagfir lehunnallâh(lehunnallâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).

—AKABE BİATI—Sahih buhari 11.cilt sayfa 181:
“Hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) ”bu da Osman’ın biatı”diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini (sağ) kendisi öper.”

Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“… başkalarına öğütte bulunmanın ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş) olmandır. KULUN KENDİSİ HAKKA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA ÇAĞIRMASI UYGUN DEĞİLDİR…
…Allah’ım! Herkesi islah eyle. Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salah ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.”
Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (ögretmenine) işarette bulunarak;
“KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, Kendisini bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…” (el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

Eşref Rumi Hazretleri Hz:
“Bil ki ey aziz kardeşim! Bunlar gerçek müridliğin şartlarındandır.Birincisi tövbedir.Mürid tövbe edip şeyhin irşadına teslim olmalıdır. Şeyhin elinden tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli, hakikatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in eli gibidir. Zira vekilidir.” (Tam müzekkin nüfuz sayfa 443)

12 ihsanla Allah’ın tayin ettiği mürşide ulaşan kişi tabiyetle Allah’tan 7 nimet alır.

1.Nimet; kişinin başının üzerine devrin imamının ruhunun gelip yerleşmesidir.

40/MU’MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

“Allah kulları üzerinde ni’metini görmek ister.“ ( Amr İbni Şuayb, Tirmizi, Edeb, 54;Ebu Davud, Libas, 17;Ahmed, Halcim, Müstedrek, 4/135).

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)

2.Nimet; o kişinin kalbine îmân yazılmasıdır.

58/MUCADELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah’a ulaşma gününe) îmân eden kavmi, Allah’a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Velev ki onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah’ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdırlar. İşte onlar, Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.
Kişi, mürşidine tâbî olduğu güne kadar kalbinin içinde küfür kelimesi yazılıdır. Mürşide tabiyetle kalbin mührü açılır ve kalpteki küfür alınır ve kalbimize “îmân” kelimesi bir nur olarak yazılır. Bu kelimenin çekim gücü sebebiyle Allah’ın nurları, fazıllar “îmân” kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar.

En nezafetü minel iman “Temizlik imandan gelir.” Hadis-i şerif

Aşktan haber bilenlerin,
Aşk derdiyle dolanların,
Küfrü iman olanların,
Ayıplama güldüğünü. (Yunus Emre)

3.Nimet; o kişinin Allah’tan aldığı ni’metlerin iki ayrı açıdan artışıdır.
1-Günahların sevaba çevrilmesi.
25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
“Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.“ Hadis-i şerif
“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter, ondan sonra sıra mükâfat ve mücazata gelir. O kişinin bir hasenatına on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat verilir. Seyyiatına de misliyle mücazat verilir.” (Sahihi Buhari, 1. cilt, 39)
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz;
“Hak şerleri hayreyler,
Zannetmeki gayreyler,
Arif ani seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”

Hz.Rabia; “Benim seyyiatim hasenatimdir.”
2-Sevapların 1 e 10 dan, 1 e 700 e çıkarılması.
2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.
O güne kadar Allahû Tealâ, kişinin kazandığı 1 dereceye karşılık kiramen katibîn meleklerine 10 derece yazdırıyordu. Kişinin ruhu 1. gök katına ulaşıncaya kadar 100 derece kazanmaya başlar. 2. gök katında 200 dereceye yükselir. 3. gök katında 300 dereceye yükselir, 4., 5., 6, 7. katlarda birer kat derecelik kazancı 700 dereceye kadar yükselir.
Ebu Hüreyre: “Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: “Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı herbir hayır en az on mislinden, yedi yüz misline kadar sevabıyla yazılır. İşlediği her bir günah da sadece misliyle yazılır. Bu hal, Allah‘a KAVUŞUNCAYA kadar böyle devam eder.”
“Ya resulallah! Kıyamet günü Allah katında en üstün dereceye sahip olacak olan kullar kimlerdir? Diye soruldu. Allah’ı çok zikredenlerdir. Buyurdu “ Hadis-i Serif, Tirmizi
4.ni’met; ruhun Sıratı Mustakîm üzerinde seyr-i sülûk adlı yolculuğuna başlamasıdır.
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
“Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar da ayrılırlar.” (Buharî, Enbiya)
Yunus Emre Hz.: “Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah.”
İmami Gazali (k.s): Abidler yolu;
Sonra bilki ahiret yolculuğu sülük etme babından işin hakikatı şudur:
Bu yol uzunluk kısalık bakımından insanların yürüyerek kat ettiği ve kişinin kuvvetli veya zayıf olmasına bağlı mesafelerden değildir. O yol gönüllerin süluk ettiği RUHANİ BİR YOLCULUKTUR .
Gavsül Azam Abdulkadir Geylani H.z: ÖTELERDEN HABERLER (orj.adı: SIRR’ÜL ESRAR) ;
“…YOLA GİRİNİZ! ŞU RUHANİ KAFİLELERLE RABBİNİZE DÖNÜNÜZ!
5.Nimet; Nefs tezkiyesinin başlamasıdır. (Mü’min 40, Zümer 22,23,Nur 21, Şems 9)
24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
“ En kuvvetli insan, nefsine karşı galip gelen kişidir.“ Hadis-i Şerif
Rasulullah (a.s) Efendimiz, Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurdu.
Ashab: “Ey Allahın Resülü, büyük cihad nedir?” diye sorunca, şu cevabı verdiler:
“En büyük Cihad, (Allah‘ın emirlerini yerine getirmesi için) nefisle yapılan mücahededir.” buyurdu.

Tabi olan kişiye Allah rahim esmasıyla tecelli eder ve rahim esmasının sonucu fazl nuru ulaşır. Rahim esması %7 lik artışla %49 fazl nurunu gönderir. Kalbimize yazılan îmân kelimesi bir manyetik alanın sahibidir. Allah’ın katından gelen fazıllar ise karşıt manyetik alanın sahibidir. Allah Allah diye zikir yaptığımız zaman Allah’ın katından gelen fazıllar karşıt manyetik alanın sahibi oldukları için kalbe ulaştıklarında îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlarlar. Böylece kalp fazıl nurları tarafından işgal edilir ve nefs tezkiyesi başlar. Fazıllar Allah’ın her emrine itaat eden, yasaklarını yapmayan bir hüviyete sahiptir. Ruhun hasleti nefse fazıl olarak yerleşir.

6.ni’met; Fizik vücudun şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmaya başlamasıdır.

13/RA’D-36: Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah(ba’dahu), kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih(bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi meâb(meâbi).
Kendilerine kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah’a kul olmakla ve O’na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O’na davet ederim ve dönüşüm O’nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O’dur).

29/ANKEBÛT-56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn (a’budûni).
Ey âmenû olan (Bana ulaşmayı dileyen) kullarım, muhakkak ki Benim arzım geniştir. Öyleyse yalnız Bana kul olun!

7.Nimet; İradenin güçlenmeye başlamasıdır.

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Mürşide tâbiiyetle kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a ulaşan yol olan Sırat-ı Müstakim‘e ulaşır. Ruhun gök katlarını aşması nefs tezkiyesine bağlıdır. Zikrimiz arttıkça nefsin tezkiyesine paralel olarak ruh gök katlarına ulaşarak Allah’a doğru yükselir.

28 basamaklık bir İslâm merdiveninin bütününü anlatan Vel Asr Suresinin 2. bölümü inşaallah burada tamamlanıyor.
Allah razı olsun.